Popüler roman okur muydunuz?

Çocukluğumda masal ve çizgi roman okumaya bayılırdım, fakat ortaokul yıllarında Aptullah Ziya Kozanoğlu’nu keşfedince bu kitaplardan zevk alamaz olmuştum. Kozanoğlu’ndan okuduğum ilk roman Kızıl Tuğ’dur. Elime nasıl geçtiğini hatırlamadığım bu romandan hafızamda kalan sadece kahramanının tuhaf ismidir: Otsukarcı. Yanlış hatırlamıyorsam 1990’larda, okuduğum Türkiye Yayınevi baskısının (1944) bir kopyasını Sahaflar’da bulup satın almış, fakat zihnimde bıraktığı güzel tadı kaybetmek endişesiyle tekrar okumamıştım.

Hayal dünyama bir ateş gibi düşen Kızıl Tuğ, beni Kozanoğlu’nun isimlerini hiç unutmadığım diğer romanlarına götürdü. Kolsuz Kahraman, Gültekin, Atlı Han, Savcı Bey, Sencivanoğlu, Fatih Feneri, Türk Korsanları… Bu kitapları -derslerime çalışmama mâni olduklarını zannederek roman okumamı istemeyen babamın öfkesini üzerime çekmemek için- o sevimsiz ders kitaplarının arasına koyarak okurdum. Özellikle Barbaros Hayrettin Paşa, ağabeyi Oruç Reis ve Turgut Reis gibi büyük denizcileri anlattığı Türk Korsanları’ndan o kadar etkilenmiştim ki, “orta üç”teyken bir korsan romanı yazmaya kalkışmış, iki koca defter doldurmuştum, henüz hiç deniz görmediğim halde... Artık bir tarihî roman tiryakisiydim.

19-12/15/45.jpg

***

Kozanoğlu’dan sonra M. Turhan Tan, Oğuz Özdeş, Bekir Büyükarkın ve Ragıp Şevki Yeşim gibi yazarların tarihi romanlarını da okudum, fakat Feridun Fazıl Tülbentçi ve Reşat Ekrem Koçu’yu keşfedince hepsinin pabucu dama atıldı. Tülbentçi’nin Osmanoğulları, Yavuz Sultan Selim Ağlıyor ve Kanuni Sultan Süleyman isimli romanlarının bana tarih okuma zevkini kazandırdığını söyleyebilirim. Kanuni ile oğlu Şehzade Bayezid’in birbirlerine gönderdikleri manzum mektupları gözyaşları içinde ilk defa onun romanında okumuş ve tamamını ezberlemiştim.

19-12/15/45544.jpg

O yıllarda popüler olan başka yazarlardan romanlar da okudum. Mesela Esat Mahmut Karakurt’un Allahaısmarladık’ını unutamam. Kerime Nadir’i daha çok kadınlar ve genç kızlar okurdu.

Bu romanların ideolojik muhtevası başka bir konu… Ama en azından bana okuma zevki ve alışkanlığı kazandırdıkları bir gerçektir. Nitekim bir süre sonra Türk ve Batı edebiyatının klasiklerine geçerek popüler tarihî roman defterini kapamıştım.

***

Bunları niçin mi anlatıyorum? Erol Üyepazarcı’nın iki haftadır elimden bırakamadığım Unutulanlar, Hiç Bilinmeyenler ve Bilinmek İstenmeyenler isimli bin küsur sayfalık yeni kitabını okuduğum için… İki ciltten oluşan ve okuyucuya zarif bir kutu içinde takdim edilen kitabın alt başlığı, muhtevası hakkında açık bir fikir veriyor: “Türkiye’de Popüler Romanın İlk Yüzyılının Öyküsü (1875-1975)”.

Kendisini “bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide yalpalayan iflah olmaz bir kitap çokseveri” diye tarif eden Üyepazarcı üstadımızın bundan önce de Korkmayınız Mister Sherlock Holmes isimli muhteşem eseriyle Türkiye’de polisiye romanın tarihini anlattığını hatırlatmak isterim. İğneyle kuyu kazarcasına toplanan bilgilerle inşa edilmiş kitaplardan söz ediyorum. Bu kitapları yazabilmek için ayrıca eski ve yeni harfli yüzlerce romanı satır satır okumuş olmak gerektiğini hatırlatmaya gerek var mı? Bırakın okumayı, sahaf dostlarımızın gayretleri olmasa, bu kitaplardan bazılarına ulaşmak bile son derece müşkül, hatta imkânsızdır. Bu akıl almaz gayrete verilecek en uygun isim şudur: “Edebiyat arkeolojisi”…

“Popüler Roman Dedikleri” başlıklı birinci bölümde popüler romanın ne olduğunu, popüler kültürle ilişkisini ve tefrika roman meselesini ele alan Erol Bey, popüler roman yazarlarını, onları aşağılayan ve eserlerini küçümseyen “edebiyat gardiyanı” eleştirmenlere karşı son derece mantıklı gerekçelerle savunuyor. Kitabını, bu romancıları “anlayışla ve deyim yerindeyse şefkatle, hatta merhametle değerlendiren” dört eleştirmene ve Haldun Taner’e ithaf etmesinin sebebi bu.

Kitabı elime alır almaz ilk işim, romanlarını çocukluğumda okuduğum tarihî roman yazarlarıyla ilgili bölümleri okumak oldu. Neler öğrendim, neler… Erol Bey, o kadar çok romancı ve romandan söz ediyor ki, sadece isimlerini zikretmek bile bu yazının sınırlarını çok aşar. Mebrure Sami Alevok gibi bazı yazarların yaşadıkları hayatlar bile başlı başına birer roman…

Üyepazarcı, bir zamanlar çok popüler olsalar da çoğu unutulmuş yazarların hayat hikâyelerini ayrıntılı bir şekilde anlattığı gibi, her bölümün sonunda, ele alınan dönemde yayımlanmış bütün çeviri ve telef romanların listelerini de vermiş, daha da önemlisi, bütün bu romancıları ve eserlerini incelerken değer yargılarını paranteze alarak ne kadar mümkünse o kadar objektif davranmıştır. Kendisi amacının yazarların ideolojilerini tartışmak değil, Türkiye'deki popüler romanın gelişimini anlatmak olduğunu söylüyor. Doğru olan da budur.

On yıla yakın bir çalışmanın ve olağanüstü bir emeğin ürünü olan “Türkiye’de Popüler Romanın İlk Yüzyılının Öyküsü”, edebiyat tarihimizin büyük bir boşluğunu hakkıyla doldurmuştur ve bundan sonra sadece küçük katkılarda bulunmak mümkündür.

Erol Bey’i ve eserini özenle basarak bu büyük emeğin hakkını veren Oğlak Yayıncılık’ı da tebrik ediyorum.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum