“Biz Apo’ya söz vermişiz, Çözüm Sürecini yıkacağız”
Devletin topyekûn imha ve inkar konseptinin, Kürt kentlerinde sadece paramiliter güçler ve resmi üniformalılar düzeyinde değil toplumsal, ekonomik ve ekolojik anlamda onarılmaz yaraların açılmasına neden olduğu 90’lı yıllarda, gençler akın akın dağa çıkarken uzun yıllar sürecek bu sürecin fitili bilerek veya bilinçsizce ateşlenmişti.
O yıllarda, bir yandan Kürt anaları ağlıyor, babalar ise devletin kendilerinden sert bir dille intikam alacağını düşünerek ilk iş olarak soluğu Jandarma’nın kapısında alıyordu. Korku ikliminin hakim olduğu doğu ve güneydoğu coğrafyasında köyler boşaltılıyordu.
Üzerindeki üniformalardan anlaşılıyordu; akşam 17:00'dan sonra kenti kimin yönettiği PKK’mi, Hizbullah mı yoksa devlet mi... Koyu yeşil elbiseli, sarı mekaplı gençler PKK’li, çok pileli ve paçaları ayakkabıların bir karış yukarısındaki gençler -ki çoğu zaman sakkallı oldukları için çok daha kolay anlaşılabilen- Hizbullahçılar ve resmi üniformanın üzerinde Puşi takmış şahıslar ise elinde M16 varsa özel tim keleşnikof varsa JİTEM mensubu olduğu bir bakışta anlaşılırdı. Onların bir başka simgesi ise beyaz toroslardı.
Türkiye’nin batısında ise Ülkü Ocaklarının orkestra şefliğinde ’Vatan Bölünmez, Şehitler Ölmez’ sloganları atılıyor ve Milliyetçi duygular üzerinden Türkiye’de yeni bir iklim yaratılıyordu ve bu durum Tansu Çiller örneğinde olduğu üzere güvenlikçi politikalarla Kürt sorununa çözüm arayanların ekmeğine yağ sürüyordu. Elinde silah olan herkesin kahraman ilan edildiği yıllardı.
O yılların bir de TRT komedyası vardı ki, evlere şenlik… Ertürk Yöndem’in hazırlayıp sunduğu Anadolu’dan görünüm…
Operasyonlarda ele geçmiş 3 genç cümleye ”Pe Ke Ke” diye başlayıp “ Pe Ka Ka Ermenidir” diye bitiyordu. Yayınlardan da öyle anlaşılıyordu ki arkadan bir sufle veriliyordu…
Kürt gençleri 90’lı yıllarda Hozan Serhat’ın “Hewler, Lorika Dayikan” ağıtı ile düşük yoğunluklu savaşa motive ediliyordu. Ve maalesef bu yıllar dağa çıkışında en yoğun yaşandığı yıllar olarak kayda geçen yıllar oldu.
97 Yılı ise PKK zaviyesinden bakıldığında dönüm noktasıydı. Öcalan’ın örgüt üzerindeki liderliğinin artık Önderlik makamı olarak resmen tanımlandığı yıllardı. İşte tam da bu süreçte gençlerin yeni melodisi “Biz Apoya söz vermişiz” şarkısı dillerdeydi. Müziğin melodisi sözleri Kürt toplumunun ruhunu okşuyordu. Zira Kürtlerin en çok baskı gördüğü, yasakların ve Faili meçhul cinayetlerin tavan yaptığı yıllardı, bu şarkının seslendirildiği süreç.
97 Yılında Kürt şarkıcı Diyar’ın seslendirdiği “Biz Apo’ya söz vermişiz” şarkısı yıllar sonra aynı melodi ile HDP’nin kampanya tanıtım müziği oldu. Üstelik HDP’nin seçim kampanyasının tanıtımı sırasından medya tanıtımı yapılan bir şarkı da değildi.
Peki Öcalan’a adanmış bir şarkının PKK ve onun kurumlarına - başta HDP'ye- sorulmadan sözlerinin değiştirilerek farklı bir konsept ile yeniden seslendirilmesi mümkün müdür? Elbette Hayır. Aklınıza şu gelebilir o zaman Öcalan’ın onayı alındı. yine Hayır.
Meselenin arka planı şu, bu şarkı özellikle seçildi ve bu şarkıyı Demirtaş ve Diyar beraber seslendirdi. Bu şarkı Öcalan’a açık ve net bir mesaj. “O şarkı artık senin değil benim". Başka bir tabirle Demirtaş üstü örtük bir mesajla "Lider benim” diyor.
Demirtaş ve Cemil Bayık 7 Haziran seçimlerinden sonra örgütü Öcalansız bir yapıya hatta Öcalan’ı Önderlikten alıp Onursal başkanlık makamına taşımayı hazırlanıyor. Bu şarkı operasyonu çok basit gibi gelebilir ama PKK içinde sembollerin önemi büyüktür. Tabi Öcalan’a kayıtsız şartsız bağlı olan Murat Karayılan bariyerini aşabilirlerse.
Demirtaş, bu şarkıyı seslendirerek Amed’in Bitlis’in, Riha’nın, Van’ın ve Hakkari’nin barış tutkusunu rafa kaldırabileceğinin sinyallerini veriyor. Diğer bir ifade ile HDP yüzde 10 barajını aşarsa Demirtaş bu zaferi on yıllardır verilen bedelleri bir kenara itip kendi başarısı ilan edecek. Seçim çalışmasının tamamen Demirtaş’ın üzerine kurulması da bunun göstergesidir. HDP bir ittifak partisi olarak kurulmasına ve bundan dolayı Türk solundan bir ismin yani Figen Yüksekdağ’ın eş başkan yapılmasına karşın Demirtaş’ın bu kadar öne çıkarılması ve her mitingde onun konuşması başka türlü izah edilebilir mi? Bence Öcalan bu durumu çok önceden fark edip çözüm sürecinde tarafları uyarmıştı.
Meselenin özü şu, Demirtaş ve içerideki bir ekip çözüm sürecinin en önemli aktörlerinden biri olan Öcalan’ı tasfiye etmek üzere yola çıkmış durumda. Barajın aşılması durumunda ise öz güveni daha da yükselecek olan Demirtaş artık önünde kimseyi tanımayarak açık bir şekilde Öcalan’ın pozisyonuna talip olacaktır.
