Başkalarının ölümleri başkalarının hayatları

Altı ay önce…

Güneydoğu’dan üç askerimizin, iki polisimizin şehit olduğu haberi geldiğinde…

Türkiye yasa boğulurdu.

Ülkenin Cumhurbaşkanı’ndan Başbakanı’na, Meclis’teki milletvekilinden kabinede yer alan Bakanına kadar…

Peş peşe birbirinden sert açıklamalar geliyordu.

“Şehidimizin kanı yerde kalmayacak” deniyordu.

“Artık bıçak kemiğe dayandı” deniyordu.

“Bir tek terörist bırakmayacağız” deniyordu.

“Devletimiz, polisimizin, askerimizin hayatını kaybetmesine yol açan terör saldırısının faillerini ortaya çıkartmak, hesabını sormak için tüm imkanları seferber etmiş durumdadır” deniyordu.

***

Hemen akabinde…

Askerimizin, polisimizin şehit düştüğü günün gecesinde, televizyonların gece haberlerine son dakika olarak, TSK’nın terör odaklarına yönelik başlattığı operasyonun haberleri düşüyordu.

Birkaç saat sonrasında da TSK’mızın terör yuvalarını nasıl da başarıyla bombalayıp dönmelerinin haberleri düşüyordu sabah haberlerine.

Daha şehitlerimiz toprağa verilmeden, devletimiz o saldırıyı gerçekleştiren terörün odağına, ta inine bombalar yağdırarak, onlara günlerini göstermiş oluyordu.

***

Parti liderlerimiz bütün programlarını yarıda kesip, soluğu şehit cenazelerinde alıyorlardı…

Televizyonlarımızda şehit cenazelerinin uzun uzun haberleri yapılıyordu.
Şehitlerimizin uzun uzun haberleri yer alıyordu, gazetelerimizde, televizyonlarımızda. Hayat hikayeleri. Yoksulluk ve yoksunluk içindeki yaşamları... Umutları... Hayalleri... Gelecek planları… Geride bıraktıkları… Fotoğrafları… Hikayelerini duydukça yüreğimiz yanıyordu. Yüreğimiz yandıkça lanet okuyorduk teröre.

***

Altı ay öncesine kadar…

Üç aşağı, beş yukarı… Durumumuz böyleydi…

***

Her gün, beşer, onar şehit haberi geliyor. Her gün gelen şehit haberleriyle onlarca ocağa ateş düşüyor. Onlarca ananın, babanın, kardeşin, nişanlının, eşin yüreğine acı hançer gibi saplanıyor.

Ama artık…

Eskisi gibi değil hiçbir şey.

Artık kim olduklarını dahi bilmiyoruz.

Ateş kimin ocağına düşmüşse orayı yakıyor.

Gerisi için hayat devam ediyor.

Ölenler başkaları, hayatları bitenler başkaları…

Kanıksadık. Alıştık.

Artık terör İstanbul’u vurmamışsa…Terör Ankara’yı vurmamışsa… Kardan sayıyoruz.

Terör, çatışma Güneydoğu’nun kaderi olmuşa benziyor.

Ben bu satırları yazarken ‘teröre alıştıramayacaklar bizi’ diyerek esip gürleyen Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında yine abuk subuk konuşuyordu.

Elindeki gündem kağıdında sıra sanırım bu kez “şehitlerimize” geldi.

Öylesine ruhsuz, öylesine sıradan, öylesine umarsız bir şekilde, “Diyarbakır’da 2 şehit 46 yaralımız var. Her şehit yüreğimizi yakıyor” diye önündeki notu okudu.

Okuyabildi. Kılıçdaroğlu itinayla not kağıdını okurken, Şırnak’tan, Hakkari’den ve Mardin’den şehit haberleri alt yazı olarak geçiyordu ekranlardan.

***

Düşünüyorum da…

Alıştık mı alışmadık mı?

Kanıksadık mı kanıksamadık mı?

Diye soracaktım… Ama vazgeçtim…

Çünkü alışmanın da kanıksamanın da ötesine geçtik.

Onlar, hayatlarını yitirenler, erkenden vakitsizce ölüme yakalananlar… Onlar; başkalarının ölümleri.

Onlar; ocaklarına ateş düşenler, bacalarındaki dumanlarını söndürenler, bundan sonraki yaşamlarını yas tutarak geçirecek olanlar… Onlar, başkalarının hayatları.

O yüzden… Daha şehitlerimizin bedenleri soğumadan, siyasetçilerimiz siyasi kavgalara es vermeden devam edebiliyorlar. O yüzden, Karaman’daki tacize uğrayan çocukların üzerine basa basa yükselmeye, iktidar kavgası yapmaya devam edebiliyorlar. Hala utanmadan ‘sen onu dedin’, ‘ben bunu dedim’ demeye devam edebiliyorlar.

O yüzden, terörü nasıl yendiğimizi anlatmaya çalışırken ‘bizden bir gidiyorsa onlardan on gidiyor’ matematik hesabını rahatça yapabiliyoruz.

Sizce de alışmanın ötesine geçmemiş miyiz?

YORUMLAR (13)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
13 Yorum