‘Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası!’

Bildiğim, sevdiğim, beni derinden etkileyen üç beş şiirden biridir Necip Fazıl’ın ‘Muhasebe’ şiiri.

Kendi nefsi üzerinden bir muhasebeye giren Necip Fazıl’ın, modernleşme sürecinde ruhsuz bırakıldığına inandığı topluma yeniden ruh kazandırmayı amaçlayan bir gençlik arayışının özlemi, umudu ve o arayışın sızlanmalarının ifadesi vardır bu şiirde.

Umut ve umutsuzluğun iç içe geçtiği bir şiirdir Necip Fazıl’ın Muhasebe’si.

Bundan dolayıdır ki, şiirin girişinde kendisinin “şair ya da fıkra muharriri” değil, “beyni zonk zonk sızlayan” biri olduğunu ilan eder, söyler.

***

Üstad, bir yürek yangınının feryadıyla haykırır:

“Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası!

Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası!” mısraları, yüreğindeki yangının, aynı zamanda kendisini teselli eden, sığındığı tek şey olduğunu söyler...

Yüzyıllarca etkisi sürecek, güncelliğini koruyacak, yaşanılan döneme ithaf olunacak, her dönem karşılığı olabilecek bir söz.

Yaşadığı dönemde o kaypaklığı kimde ve kimlerde gördü de bu cümleler döküldü kaleminden, kendisinde saklı bir sır. Ancak, sadece dünde değil, bugünde, siyasetçisinden, aydınına bazılarının vicdanlarının ‘hava parası karşılığında’ satılığa veya kiraya çıkartılmış bir gayrimenkule benzediği muhakkak!

***

Son derece olumsuz bir toplum fotoğrafı çeker, Necip Fazıl. Ahşap bir konak üzerinden ve o konakta yaşayan aile üzerinden anlatır, toplumdaki yozlaşmayı, bozulmayı, gidişatı:

“Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!

Üst kat: Elinde tesbih, ağlıyor babaannem,

Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları,

Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları.

Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim;

Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim!”

Yine de, bütün bu olumsuz koşulların son bulacağına, toplumun kaybettiği ruha yeniden kavuşacağına dair bir umut da taşır yüreğinde.

Necip Fazıl, toplumsal yozlaşmayı, çürümeyi, değil mi ki, imgeler üstünden anlatır; o halde biz de o imgelerle bugün yaşadığımız kaosu, yozlaşmayı, çürümeyi anlatabiliriz.

Neden bu şiir, neden şiirin içindeki “üç katlı ahşap konak” kısmı? Çünkü son günlerde Türkiye’nin ‘büyük aile konağı’ AK Parti’de yaşananlar bana ‘ahşap konağın üç katı’ndaki durumdan farksız gibi geliyor.

Erdoğan ve dava arkadaşlarının kurduğu AK Parti, siyasal bir partiden ziyade bir aile gibiydi. Bu ülkenin en can alıcı sorunlarına el atarken aile ferdi sorumluluğu ile yaklaştılar. Ailenin büyükleri, aileleri için nasıl korkmadan risk alabilirse, ülkenin sorunlarını çözme noktasında aldıkları riskler böyleydi.

Çözüm Süreci’nden, demokratikleşmeye, ekonomiden, sağlığa, askeri vesayetin geriletilmesine kadar AK Parti’nin herbiri devrim niteliğindeki başarıları da duruşu da ortada. Mısır’dan Tunus’a ümmetin umudu haline gelen, AB’ye ‘dünya 5’ten büyüktür’ meydanını okuyabilen bir iradenin evinde bugün fitne ateşi çıkması içler acısı. Necip Fazıl hayatta olsaydı, kardeşim dediği dava arkadaşlarının birbirini hain olarak yaftalamasını hangi mısralarla anlatabilirdi!!

Bu davanın cevizkabuğunu doldurmayacak meselelere takılıp kalması olacak şey değil!

Biz CHP’ye, parti içinde birbirinizi yemeyi bırakın, başınızı biraz kaldırın, memleketin önemli sorunları var derken!

!!!

***

AK Parti’nin içinde son günlerde yaşananlara bakınca...

AK Parti iktidara geldiği günden bu yana, sandıkla gönderemeyeceğini anlayan çevreler, partiyi bölmek, parçalamak için her türlü fitne kazanını kaynattılar.

Şimdi... Kimsenin başaramadığını, AK Parti’nin kendi eliyle yaptığını görünce... Aklıma Üstad’ın yukarıdaki mısraları geldi. Nereden nereye!

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum