'Bu kadarı da olmaz…'

AK Parti İBB Meclis Üyesi Amine Cansu Kaba, sosyal medya hesabından “Bu kadarı da olmaz” diyerek partisinden istifa ettiğini açıkladı. İstifa gerekçelerini şöyle sıralıyor:

“19 yaşımda, büyük ideallerle adım attığım partimden ayrılma sebeplerim; adaletten uzaklaşma, zaman içinde insanların itibarsızlaştırılması, makam ve mevki sahiplerinin liyakatsizliği, başta gençlik olmak üzere umudun yok edilmesine kadar giden ve bu yolda vicdanları yaralayan ‘Bu kadarı da olmaz’ dediğimiz yanlışlardır.”

Amine Cansu Kaba gencecik dindar bir kadın; AK Parti iktidara geldiğinde 7 yaşında bir çocukmuş. Dolayısıyla AK Parti iktidarından başka bir iktidar görmeden büyümüş. Kaba’nın CV’si İBB Meclis üyeliğine torpille, arka kapı kulisleriyle gelmediğini gösteriyor. Tepeden inmemiş, merdivenleri basamak basamak çıkmış. Siyasete mahalle kadın kolları üyeliğinden başlamış ve adım adım yükselmiş.

Amine Kaba kendisine bir yanlış yapıldığı için ayrılmıyor partisinden, isteği bir şey gerçekleşmediği için de değil… İstifası, iktidar partisinin “adaletten uzaklaşması, insanlara itibar suikastı yapılması, makam mevki sahiplerindeki liyakatsizlik, insanların umudunu kaybetmesi” gibi sebeplere dayanıyor. “Vicdanları yaralayan yanlışlar”a dikkat çekiyor.

***

Amine Kaba’nın kendi partisine haksızlık yaptığını söylemek mümkün mü?

İktidara yanlışlarını söyleyenler itibar suikastına uğramıyor mu? Ânında alnına “hain”, “dış güçlerin adamı” gibi etiketler yapıştırılmıyor mu?

AK Parti iktidarının kamu görevlerine yaptığı atamalarda liyakat, ehliyet, uzmanlık, tecrübe gibi objektif kıstasları gözettiğini söylemek mümkün mü?

Milli Güreşçi birinin bir kamu bankasının yönetim kurulu üyeliğine atanması “bu kadarı da olmaz” dedirtmedi mi?

Ülkemizde liyakat ehliyet ilkeleri geçerli olsaydı 1 aylık profesör rektörlüğe atanabilir miydi? Yahut belli bir kişiyi rektör olarak atamak için ilgili yasal mevzuat akşamdan sabaha yapboz haline çevrilir miydi? Bir aylık profesörün rektörlüğe atanması “bu kadarı da olmaz” dedirtmedi mi?

Kanunlara göre adam bulmak yerine adamlarına göre kanunların değiştirildiği bir ülke nasıl bir ülkedir? Kanunları yozlaştıran, yap boz oyuncağına çeviren bir iktidar partisi nasıl bir siyasi partidir?

Üstelik o partinin tabelasında bir de “adalet” yazıyor!

***

Hukukun sopa olarak kullanıldığı bir ülkede adaletin varlığından söz edilebilir mi? Hukuku sopa olarak kullanan iktidar partisinin ülkeyi adaletle yönettiği söylenebilir mi? O partinin adaletten uzaklaşmadığını söylemek mümkün mü? İktidar partisinin tabelasında yazan “adalet” ilkesi belli ki artık bir tek kişinin paşa gönlü neyi tensip buyurursa, tam da ona karşılık gelmektedir. Muhalefet döneminde, yani bundan yirmi küsur yıl önce adalet diye yatıp adalet diye kalkan ve her fırsatta adaletsizlikten yakınıp zulme uğradığından dem vuran bir siyasi hareketin bugün geldiği noktada adaleti kendi istek ve iradesinden ibaret bir şey haline getirmesi, tek kelimeyle ibretliktir ve bu ibretlik tecrübe bugünkü iktidarın yanı sıra kendini ifadede az çok İslam referansı kullanan diğer bütün siyasi partileri de er ya da geç ademe mahkum edecektir.

Dönemin Danıştay Başkanı Zerrin Güngör'ün kızının bir günlük hakimlik tecrübesiyle Yargıtay Tetkik Hakimliğine atanması “bu kadarı da olmaz” dedirtmedi mi?

Şehir Üniversitesi’nin siyasi rekabete kurban edilmesi, kapısına kilit vurulması “bu kadarı da olmaz” dedirtmedi mi?

Daha geçen hafta Furkan Vakfı mensuplarının düzenlediği yürüyüşü engellemek için polisin acımasızca şiddet uygulaması “bu kadarı da olmaz” dedirtmedi mi, o görüntüler vicdanları yaralamadı mı?

Başörtülü bir kadın polisin elindeki cop “bu kadarı da olmaz” dedirtmedi mi?

KHK mağdurlarının başlarına gelenler “bu kadarı olmaz” dedirtmiyor mu?

Cezaevindeki çocuklu annelerin yaşadıkları, çıplak aramalar, işkenceler, 80 yaşındaki insanların kollarına takılan kelepçelerle cezaevine gönderilmeleri, erlere verilen müebbet hapis cezaları, muhalif olanın alınlarına yapıştırılan “FETÖ’cü, PKK’cı” etiketleri “bu kadarı da olmaz” dedirtmiyor mu?

Bir yanda 10 milyonu aşan işsizler, yoksulluk, daha ucuza ekmek alabilmek için yağmurun, karın altında kuyrukta bekleyen vatandaşlar, bir yanda ise üç beş maaş alan imtiyazlılar... Bu kadarı da olmaz dedirtmiyor mu?

Tokat’ta çiftçilerle bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği beslenme tavsiyesi “bu kadarı olmaz” dedirtmedi mi?

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ben şunu yapıyorum, her akşam yatarken manda yoğurdu… Manda yoğurdu hakikaten kalitelidir, çok iyidir. Onun içine şöyle Medine hurması doğrarım, 3 tane veya 5 tane. Ona biraz çay kaşığı ile kestane balı ve yulaf ezmesi atarım. Bu dörtlüyü karıştırarak yer yatarım, şifa. Manda yoğurdum Eskişehir’den bakraç içinde gelir” sözlerini duyduğumda inanamadım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkenin ağır ekonomik krizden geçtiği dönemde verdiği bu tarife, beslenme tavsiyesine “Uzun yıllar halk ile göz göze gelmeyen, halk ile aynı hizada yürüyemeyen, bir devlet adamı siyasetçi anlayışı vardı. Halktan, halkın gerçeklerinden kopuktu bunlar” diyen Tayyip Erdoğan’ın yorumu ne olur acaba?

Sayın Erdoğan sanki ülke güllük gülistanlıkmış gibi “Kestane ballı, hurmalı, yulaflı, manda yoğurdu karışımı tarifi” veriyor “şifa” diyerek… Nasıl bir ülke konjonktüründe, 3,5 liralık ekmeği almakta zorlanan vatandaşlarına kilosu 45 lira olan yoğurt yemeği tavsiye ediyor.

Bu AK Parti’nin gerçeklikle ilişkisinin bir daha onarılmayacak şekilde koptuğunun bir göstergesidir.

***

Bir siyasetçinin en büyük sermayesi halktır. Halk kendisinden kopan bir siyasetçiye iktidarı verir mi? Kendisi ekmek bulamıyorken manda yoğurdu yiyen siyasetçiye oy verir mi?

Amine Cansu Kaba partisine tuttuğu vicdan aynası ile istifa etti.

Tek parti döneminin yanlışlarını açıkça söyleyen ve yazan Ahmet Ağaoğlu, Takrir-i Sükun Kanunu’na açıkça itiraz ederek başbakanlıktan çekilen Fethi Okyar, Demokrat Parti iktidarının hatalarını açıkça söyleyen ve itiraz eden Sıtkı Yırcalı, Osman Turan gibi isimler bugün nasıl takdirle yad ediliyorsa…

Evet Ak Parti’de Cemil Çiçek ve Bülent Arınç gibi bazı isimler itiraz ediyor. Naci Ağbal ve Lütfi Elvan gibi isimlerin bütün bu olanları içine sindiremediğini de söyleyebiliriz. Ama genel gidişat değişmiyor

Amine Cansu Kaba’nın istifası da ‘genel gidiş’i değiştirmeyecek ama elbette takdirle anılacaktır.

YORUMLAR (142)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
142 Yorum