Sadece AB’ye giden mi, ekonomik kalkınmanın yolu da hukuktan geçiyor…
Avrupa Birliği’ne sadece “stratejik” mercekten bakan ve her fırsatta bunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa’nın da ‘hukuk’, ‘insan hakları’ gibi kriterlerini geri plana iterek Türkiye’ye yalnızca ‘stratejik önem’ üzerinden bakmasını istiyor.
Avrupa’yı buna ikna edemeyeceğini bilmesine rağmen bu söylemini ısrarla sürdürüyor; üstelik her defasında Avrupa’dan da yanıt gecikmeden geliyor.
Erdoğan geçen hafta bakanlarıyla yaptığı toplantının ardından Ankara’nın AB perspektifini koruduğunu yineledi: “Avrupa Birliğine tam üyelik önümüze çıkan engellere rağmen stratejik önceliğimiz olmayı sürdürüyor.” (1 Aralık)
Erdoğan’ın bu açıklamasından iki gün önce, Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul ile bir araya gelen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, görüşme sonrası düzenlenen basın toplantısında “Bu oyunun kuralı bir kulübe girecekseniz buranın kuralları vardır, onunla ilgili gerekli şeyleri yaparsınız. Fakat burada tabii ki temel sorun sürecin ilerlemiyor oluşu, fasılların açılmaması. Avrupa Birliği’nin fasılları yeniden açması ve Türkiye ile aday ülke ilişkisini en doğal zeminde sürdürmesi yönündeki beklentimiz bakidir” demişti. (29 Kasım)
Bütün mesele de bu, Türkiye AB kulübüne girmeyi istiyorsa, kulübe girmenin kurallarını yerine getirmesi gerekiyor.
Nitekim AB’den yanıt yine gecikmedi. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye raporunun hazırlıkları kapsamında ülkemize gelen ve Selahattin Demirtaş’ı, Osman Kavala’yı, Can Atalay’ı ve Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret eden Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor “Türkiye’nin AB’ye giden yolu Silivri’de başlıyor” dedi.
Türkiye Raportörü Sanchez, Türkiye’nin stratejik önemini ve AB’nin birçok alanda kilit ortağı olduğunu vurguluyor; Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ortak çıkar alanlarındaki işbirliğini zorunlu olarak derinleştirmeyi sürdürmesi gerektiğini söylüyor. Ama bütün bunları söyledikten “ancak” diyor:“Türkiye’nin demokrasi ve hukukun üstünlüğünde devam eden gerilemesi, ülkeyi sadece AB’den daha da uzaklaştıracak; ticaret, güvenlik veya diğer alanlarda herhangi bir güçlendirilmiş işbirliği için gerekli olan güveni zedeleyecektir. Türk makamlarının ülkedeki hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının durumunu ele almak için gerekli adımları atma konusundaki isteksizliğini görmek üzücü. Türkiye’nin katılım süreci fasılların açılmasıyla değil, AİHM ve AYM kararlarına uyumla yeniden canlanacaktır.”
Sanchez net bir şekilde “Türkiye Avrupa Birliği için ne kadar kilit öneme sahip olursa olsun, Avrupa için tek can suyu Türkiye olsa bile ‘hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, demokrasi, insan hakları’ kriterleri AB için kırmızı çizgidir. Türkiye hukuku yok saydığı sürece, AİHM ve AYM kararlarına uymadığı sürece AB’ye giden yolun açılması mümkün değildir” diyor.
Silivri artık bütün dünyada ülkemizdeki hukuksuzluğun, adaletsizliğin, yargıdaki siyasallaşmanın sembolü oldu.
Nasıl olmasın ki?
Dün CHP’nin tutuklu cumhurbaşkanı adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Diploma Davasının 3. Duruşması vardı. HSK yine şaşırtmadı, iktidarın yakından takip ettiği kritik davalarda iktidarın hoşnut olmayacağı kararları veren, verecek olan hakimleri dosyadan alan, başka şehirlere süren HSK yine yapmış yapacağını. Diploma Davasının ilk duruşmasında ‘adil yargılanma’ hakkına saygılı bir yargıç olarak duruşmayı yöneten hakimi görevden almış. Şaşırdık mı, sürpriz oldu mu? HSK iktidarın takip ettiği bütün kritik davalarda, hatta karar aşamasına gelen dosyalarda bu tasarrufları yapıyor. Oysa hukuk devletlerinde HSK’nın siyasi etkilerden uzak olması, siyasete mesafe koyması gerekir. Ama bizim ülkemizde zaten Adalet Bakanı aynı zamanda HSK’nın da başkanı.
Silivri ülkemizdeki hukuksuzluğu, yargıdaki siyasallaşmayı somut bir şekilde ortaya koyuyor. Sanchez’in “AB’ye giden yol Silivri’den başlıyor” sözü boşa değil.
Ekrem İmamoğlu’na açılan davalarda 12 kez hakim değişmiş! Korkunç değil mi? HSK hukuku kriter alan, adalet terazisiyle hükmeden hakimi görevden almış, sürmüş. Yerine başka hakim getirmiş.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral sosyal medya hesabından Diploma Davasının hakimi için Adalet Bakanı’na “gereğini yapın” çağrısında bulunmuştu, HSK Diploma Davasının hakimi dosyadan aldı, Maraş’a gönderdi.
Ekrem İmamoğlu’nun Diploma Davasının iptali için İstanbul 5. İdare Mahkemesi’ne açtığı davanın hakimi hukuka uygun olarak “iptal” kararını veren İstanbul Üniversitesi ile birlikte Yükseköğretim Kurumu (YÖK), Başsavcılık ve Dışişleri Bakanlığı’ndan söz konusu davaya ilişkin belge talebinde bulunmuştu. Karar gayet hukukiydi. HSK belge isteyen mahkeme başkanı ve üye hakimi dosyadan aldı, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi üyeliğine atadı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcına hakaret davasında “İmamoğlu tüm suçlardan beraat etmeli, sözleri suç teşkil etmez” şerhini koyan hakim görevden alındı, iş mahkemesine atandı.
Ahmak Davasında karar aşamasında hakim değişti, İhaleye Fesat Davasında “beraat kararı veren” hakim bir gecede dosyadan alındı. Bilirkişi Davasında hakim değişti, Kurultay Davasında hakim değişti.
HSK bütün bu atamaların, görevden almaların bir tesadüf olduğunu, normal HSK atamaları olduğunu söyleyebilir mi?
“Hak, hukuk” diyen hakimlerin görevden alınması hukuk devleti ilkesiyle bağdaştığını söylemek mümkün mü?
Silivri’deki hukuksuzluk sadece Silivri’ye sıkışmış bir sorun değil; bütün ülkenin damarlarına yayılıyor. Metropol’ün son araştırması da bunun altını çiziyor: Hukuksuzluğun derinleştirdiği ekonomik kriz toplumun her kesimini etkisi altına almış durumda. Ankete göre AK Parti seçmeninin yüzde 66’sı, MHP seçmeninin yüzde 68’i, İYİ Parti seçmeninin yüzde 77’si, DEM seçmeninin yüzde 82’si ve CHP seçmeninin yüzde 85’i geçinemediğini söylüyor.
Yine PanoramaTR’nin Kasım 2025 araştırması, Türkiye’de ‘adalet’ kavramının ilk kez ekonomiyle aynı sırada yer aldığını gösteriyor; seçmenin yüzde 80’i adalet talep ediyor ve mevcut durumdan şikâyetçi olduğunu ortaya koyuyor. Böylece adalet, ülkenin en büyük sorunlar listesinde tarihte ilk kez ekonominin yanına yazılmış durumda. Ekonomi piyasalarında ve uluslararası arenada bütün saygınlığına rağmen Mehmet Şimşek’in ekonomiyi toparlayamaması, hukuk olmadan ekonominin düzelemeyeceğini bütün ülke olarak bizzat acı bir şekilde deneyimlemiş olduk.
Velhasıl kelam Türkiye için yalnızca AB’ye giden yol değil, ekonomik kalkınmanın yolu da Silivri’den geçtiğini iktidarın bir an önce görmesi gerekiyor.
