G7'ye kimin ihtiyacı var?
LONDRA
Başkan Donald Trump’ın gündeminde açıklar bulmak fazlasıyla kolay oldu; özellikle de çelişkilerle dolu olan ve Amerika’yı “yeniden harika” yapmaktan çok yoksullaştırma ihtimali bulunan ekonomik stratejisinde. Yine de kısa süre önce G7'ye Rusya'nın ve belki de Çin'in de dahil edilmesi gerektiğini söylediğinde kendimi onaylarken buldum.
Fransa, Almanya ve İtalya'nın ortak bir para birimine, merkezi bir para politikasına ve ortak maliye politikası kurallarına kendilerini adadıkları Euro'nun yaratılmasının ardından, her birinin böylesine seçkin bir küresel politika belirleme grubundaki konumlarını korumaları artık pek anlamlı değildi. Makroekonominin ötesine geçip diplomasi, güvenlik, kamu sağlığı, iklim değişikliği ve benzeri alanlara bakarsanız, bunun daha da az mantıklı olduğunu görürsünüz.
Bu, BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) kısaltmasını ilk kez ortaya attığım 2001 tarihli makalenin temel argümanlarından biriydi. Bu ülkeler yükseldikçe, Euro bölgesinin küresel GSYİH'deki payının azalacağı o zamanlar zaten açıktı. Amacım, yaklaşmakta olan bu değişime dikkat çekmek ve G7’yi daha küresel ve geleceğe dönük olmaya zorlamaktı. G7, sadece yaşlanan ve gerileyen “sanayileşmiş” güçleri temsil ederek varlığını sürdüremezdi. Aslında Trump'tan bir adım daha ileri giderek Çin ve Rusya'nın yanı sıra Brezilya ve Hindistan'ın da dahil edilmesini önerdim. Böylece G9; BRIC ülkeleri ile birlikte Kanada, Euro bölgesi temsili, Japonya, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri’nden oluşacaktı.
Dünyanın 2001'den bu yana geçirdiği evrim göz önüne alındığında, bu öneriyi Kanada ve Birleşik Krallık'ı çıkaracak şekilde revize edebilirim (gerçi ikisi de bundan pek memnun olmayacaktır). Kanada'nın dahil edilmesi her zaman tartışmalı olmuştur (Kanada varsa Avustralya neden olmasın?) ve Birleşik Krallık da en azından ekonomik açıdan aynı kefeye girmektedir. Bu ülkelerin neden Hindistan'dan önce gelmesi gerektiğine dair iyi bir argüman yok. Kanadalılar ve İngilizler hukukun üstünlüğünü savunmak ve ABD gibi müttefiklerini desteklemek konusunda uzun bir geçmişe sahip olsalar da, küresel yönetişimde önemli olan bu özellikler değildir.
Her halükarda, Kanada ve İngiltere benim önerdiğim G9'u asla kabul etmeyecek olsalar bile, bir G11, küresel geçerlilik konusunda inandırıcı bir iddiası olmayan mevcut G7'ye göre büyük bir gelişme olurdu. Bu 2001 yılında zaten doğruydu ve şimdi de ezici çoğunluğa sahip G7 üyeleri aynı fikirde görünüyor. Trump gruplaşmaya ayıracak çok az zamanı olduğunu gösterdi.
Peki ama ABD olmadan G7 nedir ki? Kuşkusuz geçerli bir işlevi, belirli konularda ortak zemin arayan benzer düşünen demokrasiler için bir forum sağlamaktır. Ancak amaç küresel çözümleri başkalarına dikte etmekse, bu bir başlangıç değildir.
Elbette Trump'a kalsa Çin, Rusya ve ABD'nin dünyayı kendi etki alanlarına göre şekillendirdiği bir G3'ü tercih ederdi. Başkanlık koltuğunda sonsuza kadar oturmayacak olsa da, önümüzdeki birkaç yıl içinde daha kalıcı bir çerçevenin temellerini atmaya başlayabilir.
Ne olursa olsun, siyaset karmaşık olmaya devam edecek. Büyük bir kriz yaşanmazsa 2030 yılında üçüncü büyük ekonomi olacak olan Hindistan, Rusya ya da Çin'e boyun eğecek bir pozisyonu kabul etmeyecektir, etmemelidir de. Ve Brezilya’nın sürekli değişken ekonomik politikalarına rağmen, Latin Amerika’nın lider gücü olduğu da inkâr edilemez.
Bu noktada pek çok diplomat araya girerek G20'nin küresel yönetişimin geleceğini temsil ettiğini savunacaktır. Sonuçta G20, BRICS ülkelerine (ilk dört ülkeye Güney Afrika da eklenmiş şekilde) masada yer veriyor; o halde neden daha seçkin bir yapıya ihtiyaç duyulsun?
2008-2010 yıllarında küresel mali krize çözüm üretmede oldukça etkili olduğu dönemde G20’nin yükselmesini kutlayanlar arasında ben de vardım. Ancak son on yılda, ister Rusya'dan, ister Çin'den, isterse ABD'den gelsin, çok büyük, çok hantal ve siyasi baskılara ve tartışmalara karşı çok savunmasız olduğunu kanıtlayarak giderek yolunu kaybetti.
Ayrıca son yıllarda BRICS ülkeleri ve diğer yükselen güçler, G20’nin aslında G7 tarafından yönlendirildiği ve bu grubun üyelerinin gündemi belirlemede orantısız bir rol oynadığı kanaatine varmış gibi görünüyor. Bu algı, Rusya ve diğer BRICS ülkelerinin birleşerek G7 girişimlerine karşı durmasını kolaylaştırdı. Buna COVID-19 salgını sonrasında, G20 Sağlık ve Finans Kurulu kurma çabası başarısızlığa uğradığında bizzat gözlemledim.
Bu, G20'nin varlığının sona ermesi gerektiği anlamına gelmiyor. Ancak daha etkili olması gerekiyor ve bunu yapmanın en iyi yolu da G7'yi güvensizlik ve kızgınlık kaynağı olmaktan çıkaracak şekilde güncellemektir.
Jim O’Neill, eski Goldman Sachs Varlık Yönetimi Başkanı ve eski Birleşik Krallık Hazine Bakanıdır.
© Project Syndicate 1995–2025
