AK Parti ya da iktidar ya da yürütme erki bizim neyimiz olur?
TCMB Başkanı Naci Ağbal, “Ben yüzde 5’e inanıyorum. Başka ülkeler enflasyonu yüzde 1-2’de tutuyor da Türkiye Cumhuriyeti neden tutamasın? Bizim ne eksiğimiz var? Yapabiliriz.” demiş.
Ben ki “Cezası olmayan suç, kefareti olmayan günah: Enflasyon, 22 Ocak 2020” yazısını yazıp enflasyona sebebiyet verenleri veya görevi enflasyonu indirmek olduğu halde gerekenleri yapmayanları “cehennem ateşiyle” tehdit ve “soygunculuğa göz yummak”la itham etmiş biriyim.
Böyle bir yönetim iradesi oluştuysa, onlara, yardımcı olmak benim için bir görev; her ne kadar AK Parti’li değilsem de Ak Parti muhalifi de değilim, AK Parti düşmanı hiç değilim.
Hiç kimsenin düşmanı değilim. Fakat gazetecilik yapıyorum ve gazetecilik, her hal ve şart altında yönetimi tenkit etmektir.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden sonra iktidarın gücü, olması gerekenin çok üzerinde arttı. Olması gereken güçler ayrılığı, adeta, güçler birliğine dönüştü ve bütün güç de Cumhurbaşkanlığı makamına ve onun yakın çevresine geçti.
Yasama erki doğrudan veya dolaylı yollarla yürütme erkinin emrine girdiği için yasama faaliyetlerinin, insan haklarına, adalete, eşitliğe, ahlaka, yiğitliğe ve inançlara aykırı içerik taşımaması, münekkitlerin ve aynı zamanda muhaliflerin en önemli görevi haline gelmiştir.
Bu bilinçle, yönetilenlerin, yönetimden tek beklentisi, icraatların mevcut mevzuat ve yasalara uygunluğudur.
Dizginlenmesi zor bir güç ve kudret odağı haline gelen yürütme erki, yetkilerini ve kanunları aşan uygulamalara başvurmaya teşne bir nitelik taşıması kaçınılmazdır; bu yüzden biz gazeteciler, iktidarı, mevzuat ve kanunların dışına çıkmaması için devamlı eleştirmeli ve tenkit etmeliyiz. Bu aslında her vatandaş için vazgeçilmez ve ertelenemez bir görev.
İcraatların yasal meşruiyetini devamlı olarak kritik etmek de yetmez, Epistemik (doğru bilgi ve akletme metotlarına uygunluk) parantezlerinde de devamlı sorgulamak şart.
Burada da durmamak lazım, işe yarayacağına inanılıyorsa; icraatların, vicdana, ahlaka ve hatta dine aykırılıkları bile sorgulanmalı ve eleştirilmelidir.
YA YÖNETİM DOĞRU ŞEYLER YAPIYORSA…
Yaygın medya denetimi çok zayıfladı, yasama organı özerklik ve denetim fonksiyonunu devir ve temlik etmiş gözüküyor, yargısal denetimlerin yerindeliği, kapsayıcılığı ve derinliği konusunda tereddütler her geçen gün artıyor.
Bu yüzden, yürütme erkinin yaptığı işlerin “iyi” ya da “kötü” olarak sınıflandırılması isabetli değildir. Yasal veya yasaya uygun değil olarak değerlendirmek daha isabetli.
İktidarların ödev, görev ve sorumlulukları vardır ve kendilerine atanmış görev ve ödevleri icra etmeleri onları “iyi” kategorisine yükseltmez.
Yönetimler, yaptıkları işlerin mevzuata, etiğe, bilime ve vatandaşın yararına olduğuna dair sürekli algı oluşturmaya çalışırlar.
“Doğru İş” olarak algılanan icraatlar, genellikle, sosyal mühendisler tarafından inşa edilmiş algılardır.
Gazeteci yönetimle arasına mesafe koyandır.
Velev ki iktidarda desteklediği parti olsun, çünkü denetlenmeyen ve eleştirilmeyen her iktidar er ya da geç çürür ve sonra da toplumu çürütür.
Yine de, iktidarı yapmadığı ve uygulamadığı yanlışlar dolaysıyla veya verilere değil algı ve inançlara dayalı kanaatlerle eleştirmek, münekkittin sözünün değerini düşürür, dikkatli olmak şart.
Ölçüsüz eleştiri, gazetecilerin değil parti, dernek vs. gibi muhalif odakların davranış tarzıdır ve meşrudur.
Siyasi muhalefet gazetecilerin işi değildir, muhalif partilerle aynı hizaya düşmek de bir zaaftır. Gazeteci muhaliflerin sözcüsü de değildir, yoldan çıkmış iktidar partilerinin de, “bir muhalif dönem”i olduğu unutulmamalıdır.
Ben gazetecilik yaptıkça ve Ak Parti iktidarda oldukça aramızdaki hukuk yukarıda anlattığım şekilde işleyecek.
İktidarların, kendilerine mesafeli gazetecilere iyi gözle bakmadıklarını hatta bazen, düşman bellediklerini biliyorum; bu da, kaçınılmaz bir olgu.
Naci Bey enflasyonu indirmek istiyor biz de ona yardımcı olmak; açtığım parantez çok uzadı ve tartışmanın özü, bir sonraki yazıya kaldı.