Aynı yoldan geçmişiz biz, aynı şeyi yapmışız biz
Önceki yazıda, Osmanlıların 450 yıllık döneminde, paradaki gümüş oranının tağşiş (devalüasyon) yöntemiyle 99 kat azaltıldığını yazmış, para ve finansal yönetim konusunda başarılı olamadıklarını ima etmiştim. Acaba Cumhuriyet Hükümetleri finansal istikrar ve para konusunda ne kadar başarılı oldular?
TCMB 1931 yılında faaliyete geçmesine rağmen 1935 yılına kadar banknot basma imtiyazı, hisseleri yabancılara ait olan, Osmanlı Bankasına aitti. Yine de 1923’ten 1929’a kadar parada bir değerlenme oluşmuş ve istikrarlı bir dönem yaşanmış. 1946 yılına kadar da bir dolar 1,31’e sabitlenmiş.
CEZASIZ SUÇ VE KEFARETSİZ
GÜNAHIN TARİHİ
1946 yılında yapılan ilk ciddi devalüasyonda, dolar kuru 1,31’den 2,82’ye yükseldi.
1958 yılında Rahmetli Menderes de devalüasyon yapma görevini ifa ederek doları 2,82 TL’den 9,00 TL’ye çıkardı.
1970 yılında bir dolar 9,00 TL’den 15,00 TL’ye devalüe edildi.
Özal’ın aldığı meşhur 24 Ocak Kararlarının içeriğinde 47 TL olan dolar kurunun 70 TL’ye devalüe edilmesi de vardı.
5 Nisan kararlarının alınmasına sebebiyet veren Sayın Çiller hükümeti döneminde dolar kuru 44.000.00 TL’yi aştı.
2001 yılında Bülent Ecevit’in başkanlık ettiği koalisyon döneminde dolar kuru tam 1,636,940.00 TL’ye yükseldi.
Yukarıda belli başlı devalüasyonları yazdım; aslında bu dönemde nerdeyse her ay küçük çaplı bir devalüasyon yaşanıyordu.
Görüldüğü gibi Osmanlı’nın 450 yıllık 99 kat devalüasyonuna TC hükümetleri 55 yılda bir milyon katla cevap vermişlerdir.
İnanılır gibi değil fakat 1946-2001 döneminde, Türkiye’de her hükümet devalüasyon/enflasyon günahı ve suçu işlemiştir.
Bu başarısızlıklar sonucunda Türkiye hükümetleri 1961 yılından itibaren defalarca IMF’ye gidip destek dilenmiş ve tam 19 stand by anlaşması imzalanmışlardır. 41 yılda, IMF’den 50 milyar dolar destek temin edilmiştir.
Büyük Umutlar ve Ak Parti
Nihayet Ak Parti hükümeti 2005 yılında Türk Lirasından altı sıfır atılmasını sağladı. Üstelik hükümetin son iki yılında dolar kuru 1.600.000’lerden 1.350.000’lere gerilemişti.
2005 yılında 1,35 TL olan dolar kuru 2006’da 1,30’u, 2007’de 1,16’yı ve 2008’de 1,15’in altını gördü.
Tüm dünya çok memnundu. İşte bu kadar, diyorduk. Türkiye’nin “makus talihi” değişiyordu. Bu dönemde, sağlanan güven ve istikrar sayesinde doğrudan yabancı yatırımlar arttı, ülkeye yabancı sermaye adeta aktı. İlaveten yüksek dış ticaret açıklarından dolayı, abartılı cari açık rakamları oluştu. Ülke ithal ürünler cennetine döndü ve ihraç ettiğimiz ürünlerdeki bileşim büyük ölçüde ithalata kaydı.
1,15’ten yükselmeye başlayan dolar kuru, devalüasyonlarla, bugün 5,95’e çıkarak, toplamda %500’ü aştı.
Ak Parti hükümetleri de, seleflerinin yolundan yürüyerek aynı “devaülasyon/enflasyon sarmalı” yoluna girmiş gözüküyor.
Başaramadık, başaramamaktayız ve böyle giderse galiba hiç başaramayacağız.
Ne Yapmalı
İnsan bu “daimi ve kaçınılmaz başarısızlığı” bir türlü kabullenemiyor.
Bir iktisatçı olarak, Hükümetin yerinde olsam, bu devalüasyon/enflasyon sarmalını uygulayacağım politikalarla engelleyebilir miyim? Evet. Kesinlikle.
Muhtemelen daha önce ekonomi yönetimini devralan yöneticiler de aynı iyimserlikle işe başlamışlardır.
Olmadı, olamıyor ve bu gidişle olamayacak. Acaba ne yapmalı?
Gelişmekte Olan Ülkeler İçin Para Kurulları kitabının yazarı Prof. Steve Hanke yıllardır, enflasyonla mücadele eden fakat başarısız olan ülkelere “para kurulu” öneriyor: “Parayı altına veya güçlü bir başka paraya endeksleyin ve işi otomatiğe bağlayın. Para Kurulun görevi de alınmış bu kararın otomatik sonuçlarını gözetmek olsun” Bu kurul Bulgaristan’da hala çalışıyor. Hem enflasyon problemini çözdü hem de “parasal ve finansal istikrar” sağladı.
Uluslararası yatırımcılar da sağlanan güven ortamı sayesinde doğrudan yatırımlarını arttırdı.
Steve Hanke bu ay yazdığı bir makalede; Türkiye’ye, enflasyondan kurtulması için altın esaslı para sistemi önerdi.
Bu olgu çözülmeden, konuşulan her şey; sürüklenen bir kayıktaki insanların ağız dalaşından öteye geçmez. Devam edeceğiz.