Berat Albayrak dönemi
Türkiye ekonomisi 2013’ten sonra gün yüzü görmedi fakat Berat Albayrak dönemi yakından bakılmayı hak ediyor.
Sayın Albayrak, 10 Temmuz’da yemin ettiği gün, dolar, 4,70 TL’e, Ağustos’ta da Rahip Brunson krizinin patlak vermesiyle de 7.00 TL’lere fırlamıştı.
Akabinde faizler 625 baz puan artırıldı ve ekonomi küçülmeye başladı. Ardından Covid 19 salgını, Doğu Akdeniz, Suriye ve diğer jeostratejik risklerle yüzleştik.
Mevcut tabloya eklenen yeni olumsuzluklarla eşzamanlı olarak göreve gelen, iş tecrübesi ve genel müktesebatı yetersiz bir ismin; ekonominin problemlerini çözmesini, yakın çevresi hariç hiç kimse ummuyordu.
İDDİALI BİR ŞAHSİYET
Türkiye’nin TCMB mevzuatı dünyanın en iyilerden biridir. BDDK dünyada örnek gösterilen başarılı bir kurumdur. Sermaye Piyasası Kurumu (SPK) mevzuatı dünyanın en iyileri arasında gösterilir. TMSF adeta patenti Türkiye’ye ait olan eşsiz bir kurumdur vs. Yani bizim iktisadi nizamımız pek çok bakımdan çok çok iyidir.
Bu niteliğe rağmen, Sayın Albayrak yüksek özgüveni yüzünden, bu bağımsız kurum ve kurullara “ne yapalım” sorusunu sormadığı gibi bilakis onlara “ne yapmaları gerektiğine dair” talimatlar verdi. Yani “ben ve ekibim, çok çok iyi olanlardan bile daha iyiyiz” mesajını verdi. Bu yaklaşımın içerdiği yıkıcılık, pek çok yanlışın da temeli oldu.
Aldığı isabetsiz kararlar, tüm bu kurumlarla birlikte devletin içini boşalttı. Yaptıklarına meşruiyet kazandırmak için Mc Kinsey‘den danışmanlık almak istedi, fakat engellendi.
Yaptırdığı her düzenlemenin faydası, neredeyse, zararından daha az oldu.
Bütün iş ve işlemlerde şirket hazinecilerinin kısa vadeli bakış açıları gözlendi ve uzun vadeli dengeleri gözeten ekonomist bakış açısı ihmal edildi.
“Ekonomiyi uçururum” iddiasıyla göreve başladı, fakat ardında dengeleri biraz daha bozulmuş ve zayıflamış bir ekonomi bıraktı.
Kötü durumda olan ekonomi “kötürüm” olma yoluna girdi.
Zor zamanlarda görev yapması ve bütün siyasi kudretine rağmen Külliye’de “bakanlıklara paralel olarak yapılandırılmış başkanlıklar”daki grupların desteğini alamadı veya özgüveninden dolayı tenezzül edip onlardan yardım talebinde bulunmadı.
Adil vicdan gereği belirtmeliyim ki, değil Sayın Albayrak, Amerika’yı uçurumdan kurtarmış olan Ben Bernanke ekibiyle birlikte göreve gelseydi, yine de, Türkiye Ekonomisinin sorunlarını, bu “devletsizlik yapısı” içinde çözemezdi.
EN ZARARLI DEĞERLENDİRME HATASI: DÖVİZ SATMAK
Sayın Albayrak, şirket hazinecilerinin bakış açısıyla TCMB ve kamu bankalarındaki dövizi piyasalara satarak ekonomide istikrar sağlayabileceğine inandı.
Fakat Türk ekonomi tarihinde eşi benzeri görülmemiş nitelikteki bu cesur kararları olumlu bir sonuç vermedi. Bu “değerlendirme hatası” sonuçta ülkeye, hükümete, partisine ve kendisine zarar verdi.
Her şey yolunda gitse bile, döviz satan kurumların, eski rezervlerini, tekrar biriktirmeleri yıllar alacak.
Doğrusu bu inanılmaz derecede pervasız ve bazı bakımlardan mevzuata aykırı kararların nerede ve kimler tarafından geliştirildiğini, Külliye’nin bu kararlara nasıl razı edildiğini ardından bu kararların bir hükümet kararına nasıl dönüştüğünü ve varsa, bu kararların metinlerinde ne yazdığını çok merak ediyorum.
Yabancıların kırk milyar dolar satın alıp yurt dışına çıkardıkları doğrudur. Alternatif getirisiyle beraber, Türkiye’de en az 20 milyar dolar zarara uğramış ve zarar etmeye devam edenlerin yerinde kim olsa aynı şeyi yapar.
Ekim 2018’de, yurt içinde yerleşik kişilerin bankalardaki 185 milyar dolar tutarındaki döviz ve altın mevduatı, bugün 248 milyar dolara yükselmiş durumda.
Yabancı sermayenin yurt dışına çıkış zamanı bizim açımızdan çok uygun bir dönem değildi. Fakat heyecan yapmaya gerek yok, bu sayede, dış borçlar ödendi ve/veya taahhütler azaltıldı.
Türkiye’nin ihtiyacı olan döviz rezervleri ister kişilerin, ister bankaların isterse de TCMB’nin hesabında tutulsun, son tahlilde farketmez. Hepsi ülkenin toplam döviz rezervini oluşturur. TCMB bu döviz rezervini istediği şekilde yönlendirir ve yönetir. Yeter ki aslına dönsün.