Krizin sona ereceği güne hazır mıyız?
Bu salgın, yaşlı ve hastalarımıza yani en derinden sevdiklerimize zarar veriyor, hayatın anlamı olan sevgiye. Yaşlılarımız sadece geçmişle bugünümüz arasındaki hafızamız olmakla kalmaz, bilincimizi de inşa ederler.
Bu salgına karşı, tıbbın yetersiz kaldığı bir dönem yaşıyoruz. Sevdiğimiz büyüklerimizle tekrar bir arada olmamızın tek yolu olarak elimizde “doğru davranış”lardan başka bir ilaç yok.
Bu salgın, sanki üretkenliğini kaybetmiş yaşlı ve hastaların, sosyal güvenlik kurumları üzerinde oluşturdukları “finansal baskıyı hafifletmek” amacıyla “tasarlanmış” izlenimi veriyor. Mahalli bir deneme kontrolden çıkıp küresel bir hale dönüşmüş gibi gözüküyor. (Rahmetli Mahir Kaynak’tan mülhem “bu salgın en çok kimin işine yarıyor?” sorusuna başka bir cevap bulamadım.)
Başka ülkelerle farkımızın altını çizmek için hiç gündemde olmamasına rağmen, en düşük emekli maaşının artırılması bu salgına çok güzel bir cevap oldu.
Krizin biteceği tarih olan 10 Haziran günü geldiğinde bazılarımız sevdiklerinden ayrılmış olacak, bazılarımızın sevdikleri iyileşmiş olarak eve geri dönecek.
Ancak geçinmenin çarkları, bu defa zorlukları da hissettirerek dönmeye başlayacak.
GEÇİNME ÇARKLARI
Bir şoför vatandaş “parasızlıktan dolayı rezil olup açlıktan ölmemek için çalışmak zorunda olduğunu” söyleyince, başı belaya girdi. Doğrusu, bu vatandaş krizin bittiği günle ilgili bize ciddi bir sinyal verdiği için teşekkürü hak ediyor.
10 Hazirana kadar çalışanların işlerini kaybetmemesi, firmaların temerrüde düşmemesi, karşılıksız çıkan çek ve senetlerin normali aşmaması ve bankaların finansal yapısının bozulmaması için gerekli olan her şeyin yapılması gerekiyor.
Böyle olursa, kriz bittiğinde göstereceğimiz performansla sadece kendi sorunlarımızı çözmekle kalmaz başka ülkelere de destek olabiliriz.
Çin ilk virüs bildirimini 10 Ocakta yapmış. Şimdi de 10 Nisan’a kadar da her şeyin normale döneceğini beyan etti. İnanmak istiyorum. Elbette Çin’in virüsü en az bir ay geç bildirdiğinin farkındayım fakat sıcak havaların da bize yardımcı olacağını umuyorum.
10 Haziranı tarihini de bu verilerden uyarladım.
Aslında Kore, Amerika, İtalya, İspanya, Fransa, İngiltere ve Kanada gibi ülkeler de ilk vakayı ocak ayında açıkladı. Güney Kore ve Almanya hariç diğer ülkeler krizi kötü yönetti.
Biz akla gelen bütün tedbirleri alsak bile diğer ülkelerin durumu düzelmezse, yine de toparlanamayabiliriz, bu bir ihtimal. Ya da herkes en az hasarla krizi atlatırken; biz, yapacağımız yanlışlardan dolayı çok geç toparlanabiliriz, bu da bir başka kötü ihtimal.
Ancak bütün kötü ihtimallerin gelip bizi bulması kaderimiz değil.
EN ŞANSLI ÜLKE TÜRKİYE OLABİLİR Mİ?
10 Ocak günü Çin Corona salgınını itiraf edince, herkes, bunun etkisinin ne olabileceğini araştırmaya başladı. Dünyanın en önemli ekonomi gazetesi olan Financial Times 2 Şubat günü, üzerinde iyi çalışılmış bir grafik eşliğinde, bir makale yayınladı. Bu grafiğe göre en kötü etkilenecekler Uzak Doğu ülkeleri; sonra da Avrupa Birliği ülkeleri oluyordu. Bu salgından
faydalanacak tek bir ülke olduğu varsayılıyordu, bildiniz: Türkiye.https://www.ft.com/content/8be84270-4430-11ea-a43a-c4b328d9061c
Bu avantajlı gelişmenin üstüne hiç beklenmedik bir anda Petrolün varil fiyatı 20 dolara düştü. 60 dolarlık fiyat seviyesinde, toplam enerji ithalatımız yaklaşık 45 milyar dolardı.
Yılı bu fiyatlarla geçirirsek, fren yapmamızın da etkisiyle, enerji faturamız 20 milyar doların bile altına düşebilir. Yani petrol fiyatlarının düşüşünden dolayı her ay en az iki milyar dolar cebimizde kalabilir.
Bu şartlar altında döviz giderlerimizin azalacağı kesin.
Doğru ve yerinde olan soru “gelir azalışı”nın ne kadar olacağıdır.
Gerçekten de biz krizi doğru yönetirsek en avantajlı ülke olur muyuz? Bilmiyorum. Çünkü bunun kararını biz veremiyoruz. Bizim yerimize ve bizim hakkımızda başkaları karar veriyor ve bu karar vericiler son yıllarda, eşit şartlar altında bile bizi hiç tercih etmediler. Bunların kim olduğu gelecek yazıya kaldı.