Akıl tutulması gibi bir şey...

İnsan aklının, vicdanının yorulduğu ve herkesin bir tarafa savrulduğu ama aynı zamanda yıllardır aynı kaderi ve misyonu paylaşan insanların bile birbirini acımasızca kanattığı günlerden geçiyoruz.

Yaşanan bu dramatik tablonun oluşması için illa ideolojik ayrılıkların, menfaat çatışmalarının ya da ortak hedefler konusunda derin kırılmaların olması gerekmiyor. Bir sabah kalktığınızda yıllarca aynı misyon adına mücadele ettiğiniz, en zor kavgaları birlikte omuzladığınız dava arkadaşlarınız, dostlarınız, kardeşleriniz sizi ‘ihanetle’, ‘trenden inmekle’ suçlarsa hiç şaşırmayın.

Ne yazık ki dostlukların kalitesi de, misyon birlikteliklerinin kalp atışları da yaşadığımız yüzyılın kötücül paradigmasının girdabına mahkum olmuş durumda.

Nasıl bir duygu deformasyonudur ki yıllardır aynı yolları birlikte yürüyen dostlar bütün yaşanmışlıkları, kalpten kalbe akan ideolojik sevdaları unutup sanki geçmiş diye bir şey hiç olmamış gibi arkalarına bile bakmadan çekip gidebiliyorlar...

Peki yürekleri bu kadar kör eden nedir? İktidar mı, güç mü, vefasızlık mı? Belki hepsi, belki de hiçbiri... Belki de insan dediğimiz varlığın kader çizgisi böyle bir şeydir...

Ama hayır her şeyi kaderin bir oyunu gibi göremeyiz. Evet kadere inanırız ama Allah’ın bize verdiği cüz-i iradenin de idrakinde oluruz.

Eğer karanlıklardan beslenen birilerinin telkinleriyle kalplerimizin önüne bir takım güç duvarları örmezsek, dostluklara hendekler kazmazsak pekala aynı trende aynı hedeflere birlikte koşabiliriz.

Eminim bu soyut cümlelerin nereye gideceğini siz de merak ediyorsunuzdur, doğrusu ben de merak ediyorum. Hepimizin gördüğü ve yakinen bildiği bir gerçek var ki çok iyi günler yaşamıyoruz. Ülkenin etrafındaki ateş çemberi ve içeride yaşadığımız terör belası canımızı acıtıyor. Böylesine zor günlerde tek sermayemiz birliğimiz ve kadim kardeşliğimizdir.

Bu çerçevede siyasi istikrarın da büyük bir önem arzettiği muhakkak. Biliyoruz ki 13 yıllık iktidar deneyimi ve icraatlarıyla AK Parti oy verenlerin de, vermeyenlerin de hala tek umudu ve istikrarın teminatıdır. Kabul edelim ki bu parti ve çevresindeki her türlü gelişme hepimizin hayatını doğrudan ilgilendiriyor.

Mesela eski Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın bir televizyon kanalında yaptığı konuşma üzerine başlayan karalama ve adeta linç kampanyası, nasıl bir siyasi kırılganlık içinde yaşadığımızın çok önemli bir göstergesi oldu. Sadece ifade özgürlüğü hakkını kullanan bir siyasetçiye karşı trol düzeyinde sürdürülen saldırı, doğrusu ifade özgürlüğünün seviyesi açısından son derece düşündürücü...

Normal ve sıradan açıklamalara karşı sergilenen bu tavır, esas itibariyle AK Parti gibi Türk siyasetine yeni bir anlayış getiren, ortak aklı şiar edinmiş bir parti açısından endişe verici bir durum.

Daha da dramatik olanı, Bülent Arınç gibi Milli Görüş geleneğinin en güçlü isimlerinden ve AK Parti’nin önde gelen kurucu isimlerinden birisine böyle bir saldırı kampanyasının yapılmış olmasıdır.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AK Parti genel başkanlığını Ahmet Davutoğlu’na devrettiği kongrede çizdiği şu tarihsel misyon dikkatle incelendiğinde şu günlerdeki halin nasıl iç acıtıcı bir durum olduğu sanırım daha iyi anlaşılacaktır:

"Bu harekette Erbakan'ın da alın teri vardır. Bu harekette Gazi Mustafa Kemal in ufku vizyonu vardır. Menderes’in millet uğruna verilmiş canı vardır. Bu harekette şüpheniz olmasın Necmettin Erbakan’ın da alın teri vardır. Eski başbakanlarımızdan, cumhurbaşkanlarımızdan Turgut Özal’ın da emeği vardır. Bu hareket Ahmet Yesevi’den Mevlana’ya Hacı Bektaş Veli’den Fuzuli’ye, Nazım Hikmet’ten Necip Fazıl’a Mehmet Akif’ten Sezai Karakoç’a kadar o bereketli pınarlardan beslenmiş bir harekettir.”



YORUMLAR (21)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
21 Yorum