Bırakın herkes şarkılarını söylesin

TRT’nin, Türkiye’nin uluslararası alanda yüz akı olan ünlü Kürt soprano Pervin Çakar’ın kayıtlarını sildiği haberini okuyunca ülkem adına içimde derin bir sızı hissettim.

Nasıl bir ülke olduk böyle… Sanatçılardan korkuyoruz, şairlerden korkuyoruz, dünya ile yarışma kabiliyetine sahip bilim insanlarından korkuyoruz, ‘itaat kültür’nün dışına çıkan gazetecilerden korkuyoruz.

Bırakın herkes şarkılarını söylesin. Korkmayın müzisyenler şarkılarını söyledi diye, şairler şiir yazdı diye, akademisyenler konuştu diye, gazeteciler haber yaptı diye bu devlet yıkılmaz.

Yıllardır korkularımızdan bir türlü kurtulamadık. Sadece bugün değil, geçmişte de şarkıları yasakladık, şairleri, yazarları, gazetecileri zindanlara gönderdik. Şarkılar ve şiirler yüzünden devlet yıkılmadı ama bu yasakçı zihniyet yüzünden dünyada ne bir itibarımız oldu ne de bir arpa boyu ilerleyebildik.

Maalesef yıllardır kültürel kodlarımızı istila eden ‘linç kültürü’nden bir türlü kurtulamıyoruz. Gün geliyor iktidarlar kendi beceriksizliklerini perdelemek için sanatçıları, yazarları, farklı ve eleştirel düşünenleri ‘ihanet’ parantezine alarak susturmaya çalışıyor. Gün geliyor, ‘yerli-milli’ sloganları dışında kültürel bir hafızası bulunmayan bir takım arkaik mahalleler, ‘ezan susmaz, bayrak inmez’ motivasyonuyla şairleri, müzisyenleri, eleştirel düşünenleri taşlama yarışına giriyorlar.

En son 19 Kasım’da gerçekleşen İstanbul’daki Süreyya Operası’nda soprano Pervin Çakar ve piyanist Paolo Villa’nın ‘Bir Opera Gecesi’ dinletisinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, Çakar’ın elini öpmesiyle başlayan linç girişimi, hoşgörü fukaralığımızın net bir göstergesi oldu.

Özellikle iktidara yakın medya ve dinin özüyle irtibatı kopmuş ‘kenar mahalle dindarları’ öylesine bir linç kampanyası başlattılar ki birazcık vicdan sahibi olan insanların yüzlerinin kızarmaması mümkün değil.

Linç kampanyasını değerlendiren ünlü soprano, “Süreyya Operası’nda muhteşem bir geceye tanıklık ettik. Ravel, Delibes, Lehar, Bellini, Straus, Massenet, Brahms, Dvorak gibi bestecilerin oda müziği eserlerini, operet ve opera aryalarını seslendirdim. Bu tarihi tiyatroda, güzel atmosferde Almanca, Çekçe, İtalyanca ve Fransızca eserlerin yanında kendi anadilim olan Kürtçe’de de eserler seslendirdim dinleyicilerime. Anadilimde şarkı söylemek en büyük hakkım olduğunu düşünüyorum. Ve bunun için izin almayı da düşünmüyorum kimseden.” İfadelerini kullandı.

Bugün adeta şeytan taşlar gibi taşlanmaya çalışılan o Pervin Çakar; Handel’in “Deidamia Operası”nın Türkiye’deki ilk gösterisinde “Nerea” rolüyle yer almış, Luciano Pavarotti Vakfı ile Luciano Pavarotti anısına çeşitli konserler vermiş; Andrea Bocelli, Jeff Beck, Elisa, Zucchero, Jovanotti, Ennio Morricone ile Lucianos Friends adlı projede Pavarotti’nin ölüm yıldönümü anma konserinde yer almış başarılı bir sopranomuz. Dahası, 2013 yılında Macerata Opera Festivali’nde Christopher Franklin yönetiminde Benjamin Britten’ın Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı operasında Tytania rolüyle Arena Sferisterio’da sahneye çıkmış başarılı bir sanatçı.

Gazete Duvar’dan Jînda Zekioğlu’nun sorularını cevaplandıran Pervin Çakar’ın şu sözleri bu konuda nasıl bir vizyona sahip olduğunu net olarak ortaya koyuyor: “Evet, Roma’da, dünyanın en büyük opera gösterilerinde aryalar okurken aklımda uçsuz bucaksız ovalarım, yüce dağlarım vardı. Kürt müziğini inceledim ve sonunda eğitimin aldığım alan ile onu harmanlamanın kuruyan çamuru bir arada tutmaya yarayacağına inandım. Pek çok ressam, yazar, sanatçı kendi kültürünü sanatının bir objesi olarak kullanır veya kültürünün temel duygusunu sanatına yansıtır. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum.”

Kabul etmek gerekiyor ki bu ülkeyi yönetenler de hayatlarını slogana bağlamış kesimler de sanatın hakikatiyle yüzleşmek niyetinde değiller. Bu yüzden de mahalle aidiyetlerinin arkasına saklanarak sanatçı taşlamayı çok seviyorlar. Muhtemelen de bunu ‘Yerli-Milli’ olmanın bir gereği olarak görüyorlar.

Zihin dünyamız daha çok korkuya ve de itaate dayalı olduğu için ne evrensel ölçekte sanat ve edebiyat değerleriyle buluşabildik ne de kendi kültürel değerlerimizi içselleştirebildik. Mesela Mardin’den çıkıp Avrupa’nın opera sahnelerinde hatırı sayılır bir kariyer elde eden soprano Pervin Çakar’ın sesinin hikayesini anlamak yerine, kimliği ile uğraşmayı tercih ettik.

Ne zaman şanlı tarih masallarıyla ördüğümüz küçük dünyamızın konforunu bozan farklı müzik, edebiyat ve sanat eserleriyle karşılaşsak, yeni korku duvarlarıyla yarattığımız kültürel çölleşmeyle baş başa kaldık.

YORUMLAR (26)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
26 Yorum