Bize hukuku savunmak yakışır

Türkiye’de son dönemde akıl ve vicdanla izahı mümkün olmayan çok tuhaf işler oluyor. Düşünebiliyor musunuz, 13-14 yıllık iktidarı boyunca askeri ve yargısal vesayeti gerileten, AB perspektifinde özgürlüklerin mimarı olan AK Parti iktidarı basın özgürlüğü konusunda hiç de hak etmediği bir ithama maruz kalıyor.

Hem de Can Dündar ve Erdem Gül’e tahliye yolunu açan bireysel baş vuru hakkını 12 Eylül 2010 referandumu ile bizzat AK Parti iktidarı getirdiği halde... Şu talihsizliğe bakın ki özgürlükler konusunda böylesine demokratik reform adımları atan bu parti, yargıdaki yanlış adımların faturasını yine hiç hak etmediği halde ödemek zorunda kalıyor.

İşte Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar, AK Parti’nin özgürlükçü ve demokratik vicdanının üzerine düşürülen bu gölgeyi kaldırmıştır.

Zira bu iki gazetecinin tutuklu yargılanmaları, bu da yetmiyormuş gibi haklarında ağırlaştırılmış müebbet istenmesi adalet duygusu açısından kabul edilebilecek bir durum değildi. Ayrıca hem içeride hem de demokratik dünyada iktidarın özgürlükçü vizyonunu zedeleyen bir karardı.

Kaldı ki Başbakan Ahmet Davutoğlu tutuklamaların gerçekleştiği ilk günden bu yana yaptığı her açıklamada, “Tutuksuz yargılama esastır” diyerek siyasi iradenin tavrını net bir şekilde ortaya koymuştu. Hukuk devletinde iktidarın yargıya müdahalesi söz konusu bile olamayacağına göre, bir başbakan kişisel kanaatini ancak bu kadar net ortaya koyabilirdi...

Neyse ki Anayasa Mahkemesi; 1-Kişi hürriyeti ve güvenliğinin, 2-Düşünce açıklama ve yayma özgürlüğünün, 3-Basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi ve Can Dündar’la Erdem Gültahliye oldu.

Eğer bu ülkede yaşayan bireyler olarak hepimiz için hukuk gerçekten önemliyse, adaletin tecellisi ekmek, su ve hava kadar hayati bir öneme sahipse basın özgürlüğünü de, ifade özgürlüğünü de savunmak bir vecibedir. Hukuk kendimiz için ne kadar önemliyse, hiç sevmediğimiz, hatta nefret ettiğimiz başkaları için de o kadar önemli olmak zorundadır.

Mesela kişisel olarak, Can Dündar’ın gazetecilik tarzını benimsemem asla mümkün değildir, MİT TIR’ları haberinin gazetecilik ahlakı açısından sorunlu olduğuna inanırım ve bu habericemaat trolcülüğünün bir uzantısı olarak görürüm. Özet olarak Can Dündar ve arkadaşlarının içindeki Erdoğan nefreti sorumlu ve dürüst gazetecilik reflekslerini dumura uğratmıştır. Bu tür bir gazetecilik anlayışını elbette sonuna kadar eleştirme hakkına sahibiz ama yaptıkları haber yüzünden tutuklanmalarını evrensel hukuk normları açısından izah etmek mümkün değildir.

Ayrıca eminim ki ifade ve basın özgürlüğü bağlamında benzer bir durum bizim başımıza gelseydi Can Dündar ve Cumhuriyet gazetesi, yaptığımız işin bir ‘gericilik faaliyeti’olduğuna hükmedip kılını bile kıpırdatmazdı. Kim bilir belki de yargı kararını alkışlardı. Nitekim bunun en dramatik örneklerini 28 Şubat sürecinde yaşadık. Aynı gazetenin o günlerdeki manşetlerine bakarsanız, dindarlara yapılan eziyetleri nasıl zevkle alkışladıklarını rahatlıkla görebilirsiniz. Çünkü o günlerde dindarları kamudan ve toplumsal hayattan temizleme faaliyetini 28 Şubat zihniyetiyle ortaklaşa yürütüyorlardı.

Ama unutmayalım ki rövanş zihniyeti bize yakışmaz. Biz dün nasıl bu ülkede herkesin hukukunu ve özgürlüğünü savunduysak, bugün de aynı şekilde Can Dündar’ın da hukukunu savunmak zorundayız.

YORUMLAR (71)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
71 Yorum