Diyelim ki demokrasi gavur icadıdır...

Epey bir süredir demokrasi-İslam bağlamında yaptığım değerlendirmeler üzerine gelen tepkiler gösteriyor ki, bazı dindar çevreler demokrasiye karşı büyük bir öfke içindeler. En dikkat çeken temel itiraz noktaları; demokrasinin Batı düşüncesinin bir ürünü olduğu, İslam’ın kendine has bir yönetim modelinin bulunduğu yönünde.

Diyelim ki demokrasi gavur icadıdır, kapitalizme peçetecilik yapmaktadır, dahası Müslümanlar hukuku, özgürlüğü ve insan haklarını Batı’da aramaya başladıkları günden bu yana zillet içindedirler...

Madem demokrasi denen bu Batı icadı yönetim modeli pespaye bir sistemdir ve kamil manada gerçek demokrasi

İslam’da vardır. O zaman şöyle bir soru sormak gerekiyor. Neden günümüzde hiçbir İslam ülkesi, İslam’ın temel esaslarını oluşturan adaleti esas alan, insanların hakkını, hukukunu koruyan, hürriyetlerini teminat altına alan bir yönetim modeli oluşturamamışlardır?

Talihsizliğe bakın ki, bugün İslam ülkesi olarak tanımlanan ülkelerdeki insanlar denizlerde ölmek pahasına evlerini, barklarını terk ederek akın akın demokratik dünyaya gidiyorlar. Bu işte bir terslik yok mu, bu insanların akıllarından zorları mı var ki ülkelerinden kaçıyorlar?

Elbette hayır, çünkü İslam ülkelerinde adalet yok, hukuk yok, özgürlük yok ve ekmek yok... Oysa demokratik dünya kuralları belirlemiş, hakları ve özgürlükleri hukukun üstünlüğü ilkesiyle teminat altına almış. Bireysel teşebbüs hürriyetinin önünü açarak refah toplumu olmanın kriterlerini belirlemiş.

***

Maalesef, “aslında bütün bunlar İslam’da zaten var” diyerek kendi beceriksizliğimize mazeret üretmek kimsenin karnını doyurmadığı gibi, İslam toplumlarındaki adaletsizliklere ve zulümlere de çare olmuyor.

Kimse çıkıp, “Zaten bu Haçlı zihniyeti başından beri İslam’a düşman, Osmanlı’yı da bunlar yok etti, şimdi de birleşip Türkiye’yi yok etmek istiyorlar” gibi bir masalın arkasına saklanmaya çalışmasın.

Biliyoruz ki Osmanlı 16. Yüzyıla kadar hukukta, pozitif ve dini ilimlerde ve çağının teknolojik imkanlarında Batı’dan kat kat üstündü. Çünkü o günün bilim merkezi olan medreseler dünya çapında matematikçiler, gökbilimciler, filozoflar ve önemli din alimleri yetiştiriyordu. Ancak 16. Yüzyıldan sonra medreselerin müfredatından pozitif bilimler çıkarıldı. Sanayi devrimini gerçekleştiren Avrupa bilimde, teknolojide hızlı adımlar atarken biz de hızla gerilemeye devam ettik. Medreselerden pozitif bilimleri kaldırmamız için Avrupa başımıza silah mı dayadı?

Elbette hayır, bizzat biz bilerek ve isteyerek ilmi ve teknolojik gelişmeyi değil, yobazlığı seçtik. Tarihimizin dramatik seyri göstermiştir ki, ne zaman adaleti, hukuku bir tarafa bırakarak, ilme ve tefekküre değil hurafelere inanmaya başladıysak hep kaybettik, kaybettikçe de suçu ‘dış düşmanlara’ yükleyip sadece hamaset ürettik.

İslam toplumları istedikleri kadar demokrasi düşmanlığı yapabilirler, ama unutmayalım ki bu kafayla gittiğimiz sürece dünyanın sonuna kadar hukukun, adaletin olmadığı, despotik yönetimlerde zillet içinde yaşamaya devam ederiz.

***

Demokrasinin kime ne kazandırdığını görmek için Türkiye örneğine bakmak sanırım yeterli olacaktır. Evet Türkiye demokrasisi sayısız yol kazalarına uğramıştır. Ancak ağır aksak da olsa yürüyen bir demokrasi vardır ve bu haliyle bile, diğer İslam ülkelerine göre ekonomik ve teknolojik anlamda çok önemli avantajlara sahiptir. Özellikle AK Parti iktidarının ilk yıllarındaki demokratik hamleler ve ekonomik atılımlar, Türkiye’yi hem İslam ülkeleri nezdinde hem de bütün dünyada parmakla gösterilen bir ülke haline getirmiştir. Her ne kadar son yıllarda demokratik değerler erozyona uğrasa da, her şeye rağmen Türkiye’nin demokrasi trenini hala yakalama şansı vardır.

YORUMLAR (76)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
76 Yorum