İmkansız değil ama anlamlı mı?

Son birkaç yazımda Türkiye’nin NATO’dan çıkmasının zor ama imkansız olmadığını, tarihte Ruslarla ittifaklar yaptığını ve işbirliği modelleri geliştirdiğini, zaten var olan ama 15 Temmuz darbe girişiminden sonra anlaşılabilir nedenlerle iyice güçlenen Amerika karşıtlığının böylesi bir kopuşa zemin hazırlayabileceğini yazdım. Gerçekten de Türkiye isterse 1949 tarihli Washington Antlaşması’nın 13’üncü maddesini işleterek ittifaktan ya da belki bir zamanlar Fransa ve Yunanistan’ın yaptığı gibi ittifakın sadece askeri kanadından çıkabilir.

Böylesi bir kopuş hiç şüphesiz ki Batı ittifaklar sistemine zarar verir. AB, Brexit ve diğer dertlerden muzdaripken bir de Türkiye’nin Batı’dan tamamen kopması anlamına gelecek böylesi bir gelişme Avrupa güvenliğini etkiler. Sonuçları çok dramatik olmasa da dünya siyasetinde bir dizi şok dalgası yaşanır. Ancak gerçekçi düşünecek olursak NATO da, AB de bu krizi atlatır, hatta pek çok müttefikimiz epeydir yük olarak gördükleri Türkiye’den kurtulduğuna mutlu olur.

***

Peki, böylesi bir kopuş bizim için yararlı olur mu? Amerika’dan istediklerimizi NATO’dan tamamen veya kısmen çıkarsak, hatta diyelim ki sadece İncirlik veya Kürecik Üssü’nü kapatırsak, daha mı kolay elde ederiz? Güvenliğimizi Rusya’ya dayanarak daha mı rahat sağlarız? PKK ve IŞİD ile mücadelede ve var olan önyargıları silmede daha mı etkin oluruz? NATO üyesi olmayan, dolayısıyla da caydırıcılığı en azından bir süre için zayıflayan bir Türkiye bölgesinde daha mı güçlü görülür? Türkiye ekonomisi daha mı istikrarlı olur? Kalkınmamız için gerekli olan yabancı sermayeyi daha mı kolay çekeriz?

Bana öyle geliyor ki dünya siyasetini biraz izleyen ve bilen, evrene ideolojik gözlüklerle bakmayan hemen herkes açısından bu ve benzeri sorulara verilecek cevap negatiftir. Ayrıca unutmayalım ki NATO’dan çıkarsak NATO’yu karşımıza alırız. Üyesi olduğumuz, karar verme süreçlerinde veto hakkımızı kullandığımız bu örgütün dışına çıkacağımıza içinde daha etkili olmak, çıkarlarımızı her anlamda korumak için düşünce kuruluşlarıyla, diplomasiyle, siyasi liderlikle çaba harcamak bana sanki daha makul bir yaklaşımmış gibi geliyor.

Örgütleri, özellikle de NATO gibi dev bir örgütü içeriden yönetmek, dışarıdan yönlendirmekten her zaman daha kolaydır. Diğer yandan ABD’ye yaptırım uygulamak için Kürecik ya da İncirlik’i de tabii ki kapatabiliriz. Ama benzeri bir yaptırımı ABD’nin bize karşı uygulamayacağını nasıl garanti edebiliriz? 1 Ocak 1975’te uygulamaya koyduğu gibi bir ambargoyu ya da daha gizli-saklısını uygulamaya koyarsa, istediklerimizi vermemekte direnirse, yaptırımlarımızın başarıya ulaştığını söyleyebilir miyiz? Bana öyle geliyor ki bunun da cevabı mantıklı düşünen insanlar için olumsuz olacaktır.

Peki, güvenliğimiz için Rusya’ya dayanabilir miyiz? Diyelim ki NATO’dan çıktık, Rusya bize NATO’ya karşı etkin güvenlik garantisi verir mi, verebilir mi? Bana yine öyle geliyor ki veremez, hatta vermek istemez. Çok büyük bir olasılıkla NATO’dan çıkana kadar bizi destekler, cesaretlendirir, ama bölgesel ve küresel çıkarları söz konusu olduğunda bizim üstümüzden pazarlık etmekten çekinmez. Zaten bütün büyük devletler, hatta bütün devletler aynı şeyi yapar. Küresel gerilimin en yoğun olduğu zamanlarda bile büyük devletler küçüklerin çıkar ve beklentileri üstünden pazarlık etmişlerdir.

***

1962 Küba Füzeleri Krizi sırasında Türkiye’de konuşlu olan Jupiter’ler için yapılan pazarlık, bugün Suriye’de Esad’ın geleceği üstüne gerçekleşen müzakereler ittifak değiştirmeyi opsiyon olarak düşünenlerin aklında bulundurması gereken emsaller arasında olmalıdır. Kaldı ki Şangay İşbirliği Örgütü temin edeceği güvenlik şemsiyesi açısından henüz olgunlaşmadığından, Rusya ile çok taraflı bir ittifaktan, yani farklı denge ve çıkarlarının birbirine karşı kullanılacağı bir yapıdan değil, ikili antlaşmalarla sağlanacak bir güvenlik garantisinden söz ediyoruz. Rusya bize böylesi bir garanti verecek olursa bizim ona ne vereceğimiz de üstünde ciddiyetle düşünülmesi gereken bir başka konudur.

Neyse ki NATO meselesi ne hükümet, ne de Cumhurbaşkanı tarafından dillendirilmiş, sadece bir zihin egzersizi olarak kanaat önderleri tarafından tartışılmıştır. Tam tersine Türkiye durumunu anlatmak, beklentilerini iletmek için ABD’ye bir karma parlamento heyeti göndermiş, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı verdiği mülakatlarla Batı kamuoyunu aydınlatmaya, mesajlarıyla AB ve ABD’deki karar verme süreçlerini etkilemeye çalışmıştır. Geç de olsa Türkiye’nin pozisyonu anlaşılmakta, resmi ziyaretçilerin sayısı artmaktadır. 10 gün sonra da ABD Başkan Yardımcısı Biden gelecektir. Umarım bu zor süreci hem içeride, hem de dışarıda aklıselimle yönetir, her yönünü en ince ayrıntısına kadar düşünerek politika üretiriz…

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum