Akşamlar soğurken cumhuriyet

Cumhuriyet neydi? Herkes onun şeriki miydi? Yoksa Rousseau, Hugo, Beethoven yalan mı söylemişti?

Sınıfsız, kayırmasız, acayip eşit bir toplumu gören var mı?

Cumhurun Cumhurbaşkanını seçmesi neden bu kadar gecikti? Peki Meclis seçerken bile o çevrilen onlarca dolap, katakulli, aba altından sopa gibi teseyyübler neydi?

Ve sonra resepsiyonlarda sergilenen çocukluklar, küsmeler falan.

Dün yine şak diye zam geldi benzine, motorine. Gelir.

Cumhuriyetten sonra da hep Kasım gelir, kasımpatları patlar. Kasım’da bir sürü şey vardır zaten ve başkadır.

Bugünlerde şöyle bir Yedigöller’den çıkıp Beypazarı’na kadar sarının, kızılın elli tonu yaprakların arasından aheste aheste gitmek de güzeldir. Belki de kalmalıdır yolun bir yerinde, ne bileyim bir daha dönmemelidir.

Saatlerin kanunla sabitlendiği bir kafa karışıklığı mümkünse yine kanunla giderilmelidir. Kafası karışık kalmaya devam edenlere de yasal şifalar dilenmelidir.

Kuzey Irak iç siyasetindeki aşırı hareketlenmeler şimdi ne kadar önemsiz görülüyor değil mi? Bazı gözlemciler ise asıl gözden kaçırılmaması gerekenin İran şiası ile arap şiasının kendi içinde savaşma tehlikesi olduğundan dem vuruyor ki düşünmek bile tuhaf.

Cumhuriyet demiştik, yine diyelim.

Kuruluş yıllarının idealleri, özlemleri, programları ne ölçüde gerçekleşti acaba? Kimilerine bakarsanız geriye gidildi, kimilerine bakarsanız dönüp geriye bakamayacak kadar ileri fırladık, kimilerine göre ise muasır medeniyet hedefine çok yaklaştık, belki onu da birdenbire geçeceğiz. Başka kimi kavramsal tekellerle birlikte Cumhuriyet tekelciliğine de sımsıkı sarılan kimi eşhasa göreyse, her şey kötü çok kötü.

Siyasetin, istifalardan nasıl istifade edeceği gerçekten merak konusu.

Bir de bazı okur-yazar dostlar arasında sıkı bir tartışma dönüyor tivit âlaminde: Menemen soğanlı mı olmalı, soğansız mı? Her ân taraflardan biri için yeni müttefiklerin, yeni argümanların devreye sokulduğu bir cenk alanı. Arada nefis belagat örnekleri de görünüp kayboluyor.

Men e men: Erkek erkeğe yenilen bu yemek, tarihinde belki de hiç bu taife arasındaki müsademede piştiği kadar pişmemişti tavada.

Galiba her iki şıkkı savunan da (üçüncü şık: sarmısaklı) kendi menemenini irâ edecek ve tarafsız gözlemci statüsündeki on sade ve aç vatandaştan oluşan bir jürinin vereceği karara saygı duymak suretiyle tezinde sabit yahut inhiraf içinde olacak.

Akşamlar güzel soğudu.

Baharı beklemeye başlayabiliriz.

GÜNEŞ RÜZGARA HER ZAMAN GALİP GELİR

Çocukken sorardım şimdi çocuklarım da soruyor: Allah nerede oturuyor, çok uzakta mı? Ne kadar büyük?

Sonra büyüklerden bildik cevaplar gelir : O her yerde! Çocuk idrakim zamanında almadığı gibi ak düşen şakaklarım da bu zor cevapları kaldıramıyor artık. Peygamberlerin atası İbrahim (A.S.)’ın da evrenin gerçek ilahının kim olduğunu aramaya çıktığını Kur’an bildiriyor. Müfessirlerin mecaz oyununa gelmezsek yani harfi harfine gerçekse bu arayış, Allah’ın kim olduğu sorusu insan için çok yakıcı olsa gerek!

O çok mükemmel bir varlık! Melek ve insan yaratmış bir varlığın şahsiyet-zat mükemmelliğini idrakimiz almıyor! Acıması öyle mükemmel ve tam ki eliyle yarattığı her şeye sorgusuz sualsiz rızık veriyor. Kur’an O’nun için eli ve yüzü var diyor. Kelamcılara kalırsak mecaz denizinde boğulup gidelim. Mücessime olmamak için parmak uçlarımıza basıyoruz.. Ama Kur’an var diyorsa vardır.. Mükemmeldir ki idrakimiz almaz… Çünkü biz insanoğlu, var edilenler içinde bir üst versiyondan ibaretiz. O ise hem yazılımı hem imalatı yapan mükemmel varlık! Kötülüğü de imtihan olarak o yazmış. Görünmeden evreni çekip çeviren bir iktidarı var. Herkes O’na muhtaç ve hayran.. Ahiret adını verdiği ikinci bir evrende insan oğul ve kızlarını mahkeme etmek üzere beklediğini haber vermiş. Cehennemde hak edenlere mükemmel bir kötülük yapacağını, cennette oraya girebilenlere mükemmel iyilikler bağışlayacağını vadetmiş. Çocukluğumdan beri O hep cazibe merkeziydi. Sonra evrende yegane iktidar sahibinin de O olduğunu öğrendim. Elçilerini yeryüzüne bu ilahi kanunla göndermişti. Onlar da önce cazibe merkezi oldular güneş gibi..Arkasından bazen iktidar geldi bazen gelmedi. Bugün sınırları çocuklarımızın beyinlerinden ve kalplerinden geçen cazibe haritaları karşısında çaresiz kalmış iktidarlara sığınıyor Müslümanlar. Allah’ın kanununa karşı gelip önce gücü talep ettiniz ve düşmanınızın cazibesine nesillerinizi teslim ettiniz. Bilemediniz ki güneş rüzgara her zaman galip gelir. Sedat Namdar

ANONS

Türk öyküsünün Güray Süngü gibi bir imkâna sahip olması harika. İyi ki yazdın Bayım.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum