‘Bir şey yapmamak için çok geç’

Adamım kalabalık bir öyküye girdi. Öldürdüler.

Bu bir öykü mü? Belki de dünyanın kendisi öyle, çok kalabalık, çok uzun bir öykü. Giren herkesin ölümüyle sonuçlanan ve kaçınılamayan bir öykü.

Kanlı ihtirasların, tuhaf trajedilerin, inanılmaz tutku ve kederlerin toplumsal ve bireysel hikâyeleriyle büyüdü insanlar. Ama her çağda hikâyelere daha karmaşık, daha girift, daha kompleks hikâyeler eklendi.

Efsanelerden, hikâyelerden, yazılanlardan, filme çekilenlerden, yaşananlardan, kurgulananlardan ve yazılmayanlardan, bilinmeyenlerden örülü; lânetli mi iç açıcı mı olduğunu kestiremediğimiz şeylerin bütününden oluşan bir atmosferde hayat! Er-geç ölümle sonuçlanan bir sürecin adı. Bilemiyorum ki kaç kişi çocukken camdan bakıp gördüğü ufuklara varabildi? Ve bilemiyorum artık çocukların camdan bakacak ‘boş’ bir ânı ve önünde engel olmadan bakabileceği bir ‘ufuk’ kalmış mıdır? Dünyadaki her çeşit siyasal ve askerî olaylar, değişimler yalnızca devletleri ya da toplumları mı etkiliyor? Bazıları insan tekini doğrudan etkileyip sarsmıyor mu? Tek başına insan işte, ne topu var, ne tankı.

Sonra bakıyorsunuz bir tane daha parti kuruluyor. Adamım soruyor; ‘sen ne yapacaksın kardeşim?’ Parti cevaplıyor: ‘Seni kurtaracağım, eşitlik getireceğim, dünyayı toz pembe yapacağım, aklını alacağım.’ E peki, hadi bakalım mübarek olsun, evden çıkarken kapıyı kilitlemeyi unutma. Sonra usulca biri yaklaşıyor adamıma. ‘Çok mu yoruldunuz efendim?’ diye soruyor. Adamım adama bakıyor. Yorgunluktan bu soruya cevap veremiyor. Oradan hemen uzaklaşacak tâkati de kendinde bulamadığı için bir sigara yakıp çıkan dumanı göz ucuyla izlemeye başlıyor. Duman önce biraz yükseliyor, sonra rüzgârla kıvrılıp oraya buraya dağılmaya başlıyor. Gözlerini kırpmadan tâkip ediyor adamım sigara dumanını. Ne çok şeyin üzerinden geçiyor o duman. Ve adamım geriye doğru ne çok şey görmek zorunda kalıyor. Adamım bu kalabalık öyküden çıkmak istiyor. Fakat o ilginç yazarın dediği gibi ‘bir şey yapmamak için çok geç.’

Duman ilerlemeyi sürdürüyor.

KİTAP - YAĞMUR - BATMANTALYA

Bir kitap fuarı daveti vesilesiyle Pazartesi günü Batman’a gittim. Beş yıl önce gittiğim Batman’dan biraz farklı bir Batman vardı. Biraz daha ‘modernleşen’ bir Batman! Açılan geniş bir bulvar, kondurulan bir AVM, parlak ışıklı büyük neon tabelalar vs. Beni hiç ilgilendirmeyen bu kısımdan, iç kısımlara gittikçe eski Batman’ın ‘normal’ ritmini gördüm, çayını içtim, havasını soludum.

İl Millî Eğitim Müdürü Mahmut Kurtaran başta olmak üzere hava alanından başlayarak bize refakat etme zahmetinde bulunan değerli öğretmenler, ziyaret ettiğim okullarda harika kitapsever okurlarla buluşup sohbet etmemize yardımcı olan bütün idareci ve öğretmen arkadaşlar ne kadar samimiydiler. İl Kültür Müdürü ve bazı STK temsilcileriyle geçirdiğimiz güzel atmosferin anısını unutmak zor. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Bu arada Batman’da aynı vesileyle bulunan Rasim Özdenören’le karşılaşıp selamlaşmak da ayrı bir güzellik oldu. Vakit darlığı sebebiyle kimi dostlarla görüşememek ise Batman’da bile artık ‘zaman yetmezliği’ mi yaşanıyor sorusunu yeniden aklıma getirdi. Ekonomik anlamda Batman, ‘sorunsuz’ bir şehir görünümü veriyor. Vilayet ve Belediye yönetiminin çalışmalarından herkes çok memnun. Şehirdeki kreasyon ve altyapı çalışmaları bütün hızıyla sürüyor ve bir çok cadde şantiye alanı gibi. İlk defa hizmet görüyoruz, diyen birkaç insan duydum. Hasankeyf’e gidemedim. Daha önce gitmiştim, belki de o görüntüler hafızamda öylece kalsın diye gitmedim.

Salı günü geçtiğim Antalya’da ise sıkı bir yağmur karşıladı beni. Özlemişim.

Sonra İl Halk Kütüphanesi’nde genç kitap dostlarıyla bir sohbet gerçekleştirdik. Enerjik, ilgili, iyimser dostlar. İmza sırasında lise öğrencisi Meralsu Karaloğlu hanımefendi bana Zamanın Efendileri isimli kendi kitabını imzalayıp uzattı. Kitapta bana ithaf ettiği cümlede şöyle yazıyordu: “Çırak olan yazardan usta olan yazara, kitaplarınızı armağan ettiğiniz çocukların birinden sevgilerle.”

Biraz tuhaf oldum. Bu çocuk yıllar önce Bursa’daki bir kitap buluşmasında kitabımı imzalayıp verdiğim öğrencilerden biriydi. Tarifi imkânsız bu duyguyu, o gün orada birlikte bulunduğumuz Sibel Eraslan, Tarık Tufan, Erol Yılmaz, Ebubekir Kurban ve Ömer Sevinçgül’e söyleyemedim. Buradan söylemiş olayım. Antalya’daki o yoğunluğu içerisinde bizimle aktif biçimde ilgilenme zahmetinde bulunan kütüphaneci Mehmet Küçük Beyfendiye ayrıca teşekkür ederim. Bu buluşmayı gerçekleştiren Türk Kütüphaneciler Derneği Antalya Şubesi’ni tebrik ediyor, Genel Merkez’in, bu değerli buluşmaları bütün yazarlarımız ve bütün kütüphaneler için yaygınlaştırmasını diliyorum. Antalya Kaleiçi Hep olduğu gibi muhteşemdi. O sâde ve sağlam eserlere tek tek baktım. Turizmin tek boyutlu baskısının bazı lokasyonları ve eserleri nasıl değiştirdiğini ve ruhunu minimalize ettiğini de gördüm. Herkes görüyordur, değil mi?

Sonra gecenin sürprizi olarak İstanbul’dan ‘âteşin’ bir dostla buluşup çay içtik. Dünya mı küçüktü, biz mi büyüdük, hiç bilemiyorum.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.