Güncellendim de duruldum

Bir cümle gelip bazı yüzlerce yıllık gündemlerin üzerine oturuverdi.

Söylenen makamın ağırlığından mı, yoksa söyleyenin bu alanla ilgili kendi hayatında tevarüs ettiği teorik/pratik birikimlerin bir yansıması mı, bilemem.

Ama ne zamandır rahatsızlık veren bir din va’zetme biçimi var toplumda. Vaazı verenin paradigmal veya şahsî saikinin temeli ne olursa olsun, içeriğin ağırlığını da geçtik mahalle kavgası yahut cehennem zebanisi diskurlarından bıktık yahu.

Anladık, abdest alırken parmak arasını hilâllemek iyi ve fakat bunu yapmayınca cehennemde bu parmak aralarının dağlanacağını söylemek de ne ola?

Yahut ipe sapa gelmez, gelse de yer ve zamanının ve muhatabın ayrıca konuşulması gereken onlarca fittoş mevzû…

Fıkıh elbette önemli, tefsir elbette mühim, kelam tabii ki değerli, ilmihâl behemahâl lüzum içeriyor. Ve fakat be birader üslub, muhakeme, dil, sosyoloji, siyaset toplumsal hayat içerisinde önemsiz mi?

Dinin sahibi her şeyden önce Allah’tır, sen değil.

Sen gelmeden önce bu din yine korunuyordu ve senin naçiz bedenin toprak olduktan sonra da korunmaya devam edecek. O’nun adına kimseyi cehennemlere koma! Var ise bir marifetin önce git bir bak bakalım, cennette yerin ayrılmış seni mi bekliyor?

Her gün sosyalmedyatik ergenlerin ağzına sakız olacak yahut dine düşman olduğu açık kimi eşhasın ağzını kulaklarına vardıracak konu ve söylemleri neden servis edip durmadasın yahu? İfsad mı ediyorsun, irşad mı hiç dönüp bakmaz mısın?

Hazreti Peygamberin (S.A.) Ebuzer’in ısrarlı soruları üzerine “ Ey Ebuzer, vallahi sen çatlasan da patlasan da o kişi cennete girecek” sözü bir şeye işaret etmez mi?

Yahut “Cennete bir kişi girecek olsa o ben miyim diye umut eder, cehenneme bir kişi girecek olsa o ben miyim diye korkarım” düsturu öte dünyadaki akîbetimize müteallik bir bakışın ana temeli olmasın mı?

“Ezmanın tebeddülü” olsun, zamanın ruhu olsun, heva ve heveslerimiz olsun, ictihad kapısının menteşeleri olsun, tecdid yahut tahkim ve başka bilumum görüşler, fikirler olsun… Kâffesine birden şu sual tevcih olunamaz mı: Ey birader, senin arzun dini halisane yaşamak mı yoksa sürekli değişik bağlamlar icat edip onu araçsallaştırmak yahut muhtelif payandalar olarak ikâme etmek mi?

Öbür dünyada, “Din günü”nde din yok. Din bu dünyada algılanır, yaşanır, inanmanın sevinci ve haşyeti burada idrak, orada hasat olunur. Din gününün sahibi ve hâkimi de açıktır.

Akıldır, her şeye bir kulp bulabilir.

Gönüldür, gider teslim olur.

Bize de bu sonu gelmez müsademe-i efkârdan neşet eden pinponluklara düçar olmak düşer. Hadi hayırlısı, güncellenelim de durulalım bari.

CELÂL HOCA'NIN ÇOCUKLARI

Bir talebesi Celâl Hoca’ya “bazı ilim-irfan sahibi kişilerin çocukları kendilerini temsil etmiyor; fakat siz, çocuklarınızın yetişmesine hassasiyet gösteriyorsunuz, sizin çocuklarınız haylaz değil…” dediğinde Celâl Hoca “Ben onlara haram lokma yedirmedim!” cevabını vermiştir. Kul hakkına gösterdiği hassasiyete ait bir başka olayı sonradan müslüman olan Yaman Dede nakletmiştir. Onunla okulda karşılaşan Yaman Dede, Celâl Hoca’ya “yemek yiyelim…” teklifinde bulunmuştur. Celâl Hoca okulda o gün dersi olmadığı için yemek yeme hakkının bulunmadığını söyleyerek “Ben yemedim,çocuklarıma da hiç haram yedirmedim”.”

OKUL TUVALETİNİ TEMİZLEMESİ

Okulun ilk açıldığı zamanlarda Millî Eğitim’in tahsisat vermemesi dolayısıyla okula hademe tutulamamıştır. Öğrenci ve hocaların kullandığı binanın ve tuvaletlerin temizliğini bizâtihi kendisi yapmıştır. Celâl Hoca ders bittikten sonra paçalarını sıvayarak tuvaletleri temizlemiştir. İsmail Hakkı Hocaoğlu’nun nakline göre; okulun hocaları “Bu işleri talebelere yaptır” demiş, Celâl Hoca ise “Hayır!” diyerek şu cevabı vermiştir: “Talebeler gözümüzün nûru, dinimizin yarınki hâdimleri. Onların izzet-i nefislerini kıramam. Haysiyet duygularını zedeleyemem, inkısâr-ı hayâle uğratamam. Hâlet-i rûhîyelerini alt-üst edemem. Çünkü talebelerime bu yaşta, bu çağda böyle bir iş yaptırırsam onların izzet-i nefsiyle oynamoş olur, cemiyete ve insanlara karşı küskün ve kırgın yetişmelarine sebebiyet vermiş olurum. Bunu yapamam. Esasen bu gibi işler insan tabiatına giren gelir. Kendi nefsimin hoşlanmadığı bu işi talebelerime hiç yaptırmadım. Nihayet iş başa düşer. Bu sebeple mektebin helâlarını ve musluklarını günlerce bu mektebin müdürü olan bu fakir temizlemiştir.” (…) Bir Güzel İnsan M. Celâleddin Ökten- Tahsin Yıldırım-Önder Kitaplığı

ANONS

Dördüncü cemre insana düştü ve bahar geldi. Mübarek olsun.

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum