Havadan sudan ve pusudan

Öyle diyorlar, iklim olayı şirazeden çıkmış; temelde ilerlemeci mantık ve vahşi kapitalizmin, günah keçisi sürüsünün başrollerinde gösterildiği açıklamalar böyle diyor.

Ya aşırı sıcak ve kuraklıklar, ya bir anda boşanan yağmurlar ve sel felaketleri. Buna alışmalıymış.

Alışmamız biraz zaman alacak gibi duruyor..

Gölgede kırk derece. Beğenmiyorsan güneşe çık.

Can sıkıyor hava. Can sıkıyor akmayan çeşmeler.

Ama yalnızca bu değil. Bazı itibar suikastları da can sıkıyor.

Vefa diye bir şey var değil mi azizim. Kulağınız her üflenene açıksa bile, vicdanınızı da arada bir dinlemekte yarar var. Aşırı pragmatizmin aşırı sonuçları olur, olmuştur da. Bir makamda değişiklik yapılacaksa bu iş, dedikodu tezgâhlarına düşmeden, o makamın gerektirdiği vakarla, onurla gerçekleşir değil mi ama. Çok mu adamınız var? Bir değer bu kadar kolay mı alınıyor satılıyor yanaklarından kan damlayan sonradan yalızâdelerin gettosunda? Gettoşluk niçin bu kadar prim yapıyor yüksek tepelerde? Dostlarınız tek tek ısırılıyor Monsieur.

Olağanüstü günlerden geçerken olağanüstü hassasiyet yerine, olağanüstü hırtlıklar denizinde kulaç atmak serinletmiyor.

İşte Temmuz da gidiyor.

Hüsrev Hatemi hocam, geçenlerde “Allah’a bağlılık ve O’na sığınma, her gün gökyüzünü günceller ve yeniden başlatır” dedi.

Ferahlatıcı bir sözdü.

Ama ne zaman ferahlayacak gibi olsak duyduğumuz bir sesin geldiği yöne bakınca orada bir şey görüyoruz; tuhaf, iç karartıcı bir şey. Sonra başka bir ses, sonra başka.

Sükûnu kaybettik.

Yerel yönetimlere söyleyelim de bir finiküler de toplumla huzur arasına yapsınlar.

Yaparlar mı? Gidip Âşiyan’da beklesek?

Doğu’da pusu, batıda düello kültürü varmış Abidin.

Batı bombaları her yere düşerken bunu yeniden düşün istersen.

Motosiklet terörü!

Özel ve dar bir çevredeki kullanıcılar dışında, yaygın olarak, ilk dağıtım kuryeleriyle gündeme girmişti motosikletliler. Sonraları paket yemek sektörünün genişlemesiyle birlikte çoğaldılar. Şimdi ise çok fazla olduklarından ve hiç kural tanımadıklarından bahisle nerdeyse bir terör suçlusu muamelesi görecekler.

Sürekli ölümlü kazalarla da ayrıca gündeme geliyorlar.

Otomobil kullanıcıları onlardan değişik sebeplerle şikayet ederken, motorcular cephesi de başka açılardan salvolar yapıyor.

İki tarafın da haklı ve haksız olduğu noktalar var. Sıkışmış ve bisiklet/motosiklet yolunun pek olmadığı bir şehirde bu tartışmaların biteceğini düşünmüyorum. Motosiklet kültüründen habersiz, susturucuları çıkarılmış, yalnızca etrafı rahatsız etmeye kilitlenmiş bir ‘apaçi’ şovunun ortasında çok da savunulacak bir durum, sanırım gerçek motorcular açısından da yok. Trafik polislerinin denetimi yok değil var ama yetersiz ve sadece ehliyet kontrolüne dönük. Oysa ehliyet işin sadece bürokratik kısmı. Motosiklet kullanmaya bayılırım. Ama şehirdeki trafik vaziyetlerine bakınca eksik kalsın diyorum. Peki motosikletini keyifle sürmek isteyenler ne yapsın, Arizona’ya mı gitsin? Kim çözecek? Her zaman olduğu gibi, kimse!

Füniküler

Beyler pasta gibi gazete çıkarıyorsunuz.

İki gün önceki füniküler rezaletiyle ilgili haberiniz ve yorumunuz harika idi. Gerçekten de kim istiyor bu anlamsız ve tabiat/şehir dokusunu tahrip eden işi?

Bir halk anketi, raporu, talebi var mı?

Aşiyan gibi kıyıda köşede kalmış bir avuç yeşillik bazılarının başını mı döndürüyor? Ne zaman bitecek bu hoyratlık?

Sonra halk bu anlamsız işlere karşı tepki koyunca bir sürü laf söyleniyor.

Kamu kaynakları bu kadar şuursuzca harcanmamalı. Biraz akıl fikir lütfen. Y.D.

ANONS

Mehmet Görmez’in ismini Kudüs’le birlikte anmakta sakınca yoktur. Anıyoruz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.