Trump’ı anlamaya çalışmak
Trump’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma doğruluğu ve tutarlılığı bağlamında değil, vermek istediği mesaj bağlamında tarihi bir konuşma. Trump’ın dile getirdiği iddiaların birçoğu nesnel olarak yanlış ama konuşma da zaten nesnel bir tartışma olsun diye değil, Amerika’nın bundan böyle nasıl hareket edeceğini beyan etmek amacıyla yapıldı.
Yanlış olan iddialara bir göze atacak olursak dikkat çekici açıklamaların başında ‘’yedi savaşı bitirdim’’ beyanı geliyor. Trump’ın sözünü ettiği bu yedi savaş/çatışma Kamboçya-Tayland, Kosova-Sırbistan, Kongo-Ruanda, Pakistan-Hindistan, İsrail-İran, Mısır-Etiyopya ve Azerbaycan- Ermenistan krizlerinden oluşuyor. Sözü edilen krizlerin hepsinde savaş söz konusu değil. Mısır-Etiyopya arasında Nil üzerinde yapılan büyük bir baraj nedeniyle bir çekişme var. Ancak bu konuda Trump’ın bitirmesi söz konusu olacak hiçbir savaş olmadı. Öte yandan bu kriz hala sürüyor.
Sırbistan-Kosova arasında da Trump’ın bitirdiği bir savaş mevzu bahis değil. Kongo ve Ruanda arasındaki silahlı çatışmalar ise yapılan anlaşmalara rağmen halen devam ediyor. Trump’ın çözdüğünü iddia ettiği diğer savaşlar da tartışmalı. Örneğin Azerbaycan-Ermenistan arasında fiili bir savaş zaten yoktu. Bu konuşmaya konu olan diğer ülkeler de aralarındaki anlaşmazlığın Trump tarafından çözüldüğü iddialarına aykırı açıklamalar yapmıştı.
***
Küresel ısınma sorununu ‘’dünyada bu zamana kadar yapılan en büyük sahtekarlık’’ olarak nitelendiren Trump’ın bu iddiası da hiçbir bilimsel temele dayanmıyor. Dünyadaki hava sıcaklığının sanayileşme öncesi dönemlere göre ortalama bir derece daha arttığı gerçeğini inkar eden hiçbir bilimsel otorite yok. İklim araştırmacıları küresel ısınmanın ana nedeninin ‘’insan aktiviteleri’’ olduğuna dair sayısız ulusal ve uluslararası kuruluşun raporları var. Her ne kadar ABD Paris iklim anlaşmasından çıktıysa da dünyanın diğer ülkeleri küresel ısınma sorununun kabul ediyor ve sorunun çözülmesi için ciddi yasal düzenlemeler yapıyor ve büyük bütçeler ayırıyor. Trump’ın bu açıklaması ABD gibi bir ekonomi devinin küresel ısınma sorumluluğundan hem maddi hem de hukuki olarak sıyrılması anlamına geliyor ve bu da artan global çevre duyarlılığına karşı vurulmuş büyü bir darbe.
Trump’ın göçmenler ve İslam hakkındaki yaklaşımı da tüyleri diken diken edecek türden abartılı ve kışkırtıcı özellikler taşıyor. Konuşmasında özellikle Avrupa ülkelerinin göçmen politikalarında bu ülkedeki aşı sağcıların kullandığı ‘‘büyük halk değişimi‘‘ anlatısıyla dile getirmesi sahip olduğu radikal tavrı net bir biçimde gösteriyor. Bu sorunu anlatırken isim vermeden örnek verdiği Londra Belediye Başkanı Sadık Khan’ın bu kente şeriatı getirmek istediği iddiası aşırı sağcıların bile dile getirmekten imtina ettiği bir hamaset örneği.
Trump’ın kendisine ayrılan sürenin neredeyse iki katı üzerinde bir sürede yaptığı konuşma, nesnel hataların yanında, muhataplarının kendisini müstehzi ve yer yer tehditkar olarak algılayabileceği iddialarla doluydu. İran’ın nükleer silah konusunda uyaran Trump’ın Latin Amerika ülkeleri hakkında kullandığı üslup da çok sertti.
Brezilya hakkında ‘‘…. Çok sert bir şekilde karşılık veriyoruz. Bunu söylemekten çok üzgünüm ama Brezilya çok kötü durumda ve böyle olmaya devam edecek. Sadece bizimle çalıştıklarında iyi durumda olabilirler." İfadeleri kullanan Trump Venezuela’yı da resmen tehdit etti: "Son zamanlarda, Nicolas Maduro liderliğindeki Venezuela teröristlerini ve kaçakçılık ağlarını yok etmek için ABD ordusunun gücünü kullanmaya başladık. Sizi yok edeceğiz."
***
Trump Amerika’da neredeyse hiçbir ciddi engele takılmadan tesis ettiği otokratik yönetim şeklini, şimdi de tüm dünyaya karşı uygulamanın peşinde. Dünya, gücü ve yapabilecekleri öngörülemez Trump’ın nelere muktedir olabileceğini anlamaya çalışıyor ve bu yeni güç dalgasından en az hasarla sıyrılabilmek ve Trump’ın gazabına uğramamak için çaba sarf ediyor.
Bu zamana kadar ‘’sol soslu’’ bir Amerikan karşıtlığı üzerinden anlamaya çalıştığımız ABD şimdi dindar, vatansever ve güç odaklı otoriter devlet olarak karşımıza çıkıyor. Trump’ın liderliğindeki bu yeni ABD’yi artık daha sağlıklı okuma ve anlamak için çaba sarfetmek gerekiyor. Trump’ın neler yapacağı her ülke gibi Türkiye’yi de direk ilgilendiriyor.
Trump’ı kendi içi politik beklentilerimiz çerçevesinde değil, sahip olduğu potansiyel ve dönüşüm gücünü kavrayarak anlamaya çalışmak Türkiye için daha sağlıklı olacaktır. Gerçi henüz Avrupa kamuoyu da ne olup bittiğini tam olarak anlayabilmiş değil. Ama yeni dönemi eski anlatılarla tanımlamak artık mümkün gözükmüyor.
