Bir Donald Trump portresi

Kasım 2016 ABD Başkanlık seçimlerinin en önde gelen, en renkili siması hiç kuşkusuz Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump. Apprentice adlı ünlü reality-show’dan tanıdığımız, performansını beğenmediği yarışmacılara “you’re fired” (kovuldun) diye seslenen Donald Trump.

Şu an tam gaz sürmekte olan adaylık yarışında Cumhuriyetçi Parti’den aday adayı olan Trump, rakip parti olan Demokrat Parti’nin adayları tarafından eleştirildiği kadar, kendi partisinin diğer aday adaylarının da saldırılarına uğramakta. Fevri tavırları, ağzına geleni söylen uslubu, basınla sık sık polemiğe girmesi, saçlarını tarayış biçiminden, rakiplerinin taklitlerini yapmasına kadar her anlamda en renkli ve dikkatleri üzerine en çok çeken aday Trump. Milyar dolarlık serveti ile her fırsatta kampanyasını kendi cebinden finanse ettiğini haykıran ve Washington’un bir kuruşuna (daha doğrusu cent’ine) ihtiyacı olmadığını haykıran bir işadamı. Paranın verdiği güven ve koruma ile lafını, görüşünü esirgemeyen; üzülürseniz de kırılırsanız da umurumda değilsiniz havası basan biri. Ben bildiğimi okurum, sizin kalıplarınız bana sökmez tehditkarlığı; “bana takılın hayatınızı yaşayın” maceraperestliğinin karışımı ilginç bir tip.

1946 doğumlu olan Trump, okul hayatında başarılı olamadı ve liseden terk olarak, emlakçılık yapan babası Fred Trump’ın yanında çalışmaya başladı. İlk başta getir-götür ayak işleri yapan Trump, daha sonra tek kişilik ve iki kişilik evlerde uzmanlaşmaya başladı. Bu arada askeri akademide okudu, bir üniversiteden işletme derecesi aldı.

Trump’un kaderini değiştiren, doğduğu ve yaşadığı şehir olan New York’un 1970’lerdeki sosyo-ekonomik içler acısı hali oldu. New York şehri 1970’lerde kötü yönetim, yüksek suç oranları ve diğer toplumsal sorunlar yüzünden eski ihtişamından çok uzakta idi. Bunu fırsat bilen Trump, şehrin ana tren garı olan Grand Central’in hemen bitişiğinde harabe halindeki bir oteli on milyon dolara satın aldı. Şehre böyle büyük bir yatırım yapılması New York belediyesinin de hoşuna gittiğinden Trump belediye’den büyük maddi destekler gördü ve bu otel zamanla Hyatt grubu ile imzalanan ortaklığında etkisi ile New York’un en gözde otellerinden biri oldu. Derken Trump gazinolar, kumarhaneler ve yurt dışında bir çok yatırımla dört buçuk milyar dolara yakın bir servetin sahibi oldu.

Trump’un siyasete her daim ilgisi oldu. Daha 1987’lerde gazete ilanları vererek, ABD’nin dış politikasını eleştirdi. Ancak siyaset merakı, uslubu gibi hep gel-gitlerle dolu oldu. 1987’ye kadar Demokrat Parti’yi destekledi, daha sonra Cumhuriyetçi’lere destek veren konuşmalar yaptı, kampanyalarına bağışta bulundu. Oğul Bush yönetimi sırasında (2001-2009) yeniden Cumhuriyetçi’lere karşı tavır aldı. Ve sonunda kendisi Cumhuriyetçi Parti’den aday olmaya karar verdi. Türkiye’de pek bilinmese de 1998, 2004 ve 2012’de de ABD Başkanlığı’na aday olmaya kalkıştı, 2006’da da New York valiliğine. Diğer denemelerinin hiç birinde şu anki, 2016 adaylığı, ilerlemeyi sağlayamamıştı. Bakalım sonuna kadar gidebilecek mi?

Siyaseten tam bir sıra dışı kişilik Trump. Klasik bir neo-con, cumhuriyetçi değil. Liberal ya da sosyal demokrat hiç değil. Bu anlamda kendi partisinden de eleştiriler alıyor. Örneğin İsrail-Filistin sorununda diğer cumhuriyetçi adayların aksine sorgusuz sualsiz bir İsrail destekçisi değil. İsrail’in de sorumluluklarının olduğunu ve Filistin’in de barışı hakkettiği gibi görüşleri var. Eşcinsel evliliğe -destek ifade etmese de- karşı da çıkmadı. Aynı şekilde sağlık ve sosyal güvenlik konularında da klasik cumhuriyetçiler kadar püriten serbest piyasa taraftarı değil. ABD’nin Kırım, Ukrayna gibi konularda Rusya ile dalaşmasına karşı çıkıyor., ABD’nin aşırı müdahaleci tavırlarının Rusya-Çin yakınlaşmasına neden olacağını iddia ediyor.

Tam bir mahallenin delisi -hem olumlu hem olumsuz anlamda- portresi çiziyor Trump. Sıra dışı olduğu kadar kimi zaman kaba da olabiliyor. Hemen hemen tüm rakiplerine, Başkan Obama’ya, medya kuruluşlarına, İran, Almanya, Suudi Arabistan gibi ülkelere, Müslümanlara, Meksikalılara ve daha nice kişi, kurum, ülke ve gruba karşı kırıcı hatta hakarete varan ifadeler kullandı. O kadar ki New York Times gazetesi internet sayfasında bir tür Donald Trump Hakaretleri Antolojisi yayınladı. Aynı şekilde Donald Trumpvari hakaretler türeten “Trump insult generator” gibi internet siteleri de var.

Tüm kampanyası boyunca twitter kullandı, kullanıyor. Tweet’leri kendisi atıyor, kampanya ekibindekilere attırmıyor. Tweetlerinde defalarca yazım hataları yaptı. Alay konusu oldu. Rakipleri onun o hatalı tweet’lerini meydanlarda okurayak “bu cahile oy vermeyin” diye çağrıda bulundular. O ise gocunmadı, “evet yanlış yazmışım, acele ile yazmıştım, sizin gibi başkalarına yazdırmıyorum” gibi açıklamalarla hatalarını yüreklilikle kabul etti.

Bir zamanlar İstanbul trafiğinde bazı lüks araçların arkasına “kıroyum ama para bende” yazan bir çıkartma yapıştırılırdı. Sahte bir özgüvenin, yalancı bir kendinle dalga geçme olgunluğunun sözde göstergesi olan bu çıkartmalar, çok meşhurdu bir ara. Bakalım Kasım 2016 seçimlerinin sonucunda -olur da Donald Trump seçilirse- ABD, alışılagelmiş kalıpları kırıp atan, sıra dışı, başarılı bir Başkan’a mı sahip olacak; yoksa Dünya’nın süper gücü, lüks aracı, olan bir ülkenin arkasına o etiketlerden bir tane mi yapıştırılacak? Göreceğiz…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.