Kurlarla dans

Geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası bir istatistik açıkladı. Türkiye’de yerleşik gerçek ve tüzel kişilerin dolar mevduatlarının 248.6 milyar dolar olduğunu bildirdi. Bu rakam Cumhuriyet tarihinde ulaşılmış olan en yüksek rakam.

Bu istatistik bize halkın kendi para birimine değil de yabancı para birimlerine güvendiğini net bir şekilde gösteriyor. Lira’nın reel faizinin eksi olması, giderek bozulan dış ilişkiler, yabancı sermayenin Türkiye’den çıkması hatta kaçması… Tüm bunlar, bu güvensizliğin temel kaynağı.

Dolar’daki mevcut yükseliş ve daha da yükselecek beklentisi öyle bir hal aldı ki, son zamanlarda bazı analistler Türkiye’de sabit kur rejiminin konuşulması gerektiğini belirtmeye başladılar. Hatırlatalım, Türkiye’nin en son sabit kur denemesi 2001 krizi ile sonuçlanmıştı.

Ayrıca sabit kur rejimini ihracatın belini kırmak, serbest piyasa ekonomisini terk etmek anlamı taşıyacaktır. Bunlar da Türkiye’yi yatırım yapılacak ülke olmaktan daha da uzaklaştıracak ve ekonomik olarak daha izole bir hale getirecektir.

Son zamanlarda giderek daha sık konuşulan kambiyo rejiminin de sıkılaşacağı gibi iddiaları buna eklerseniz, şüyuu vukuundan beter bütün bu haberlerin ülke ekonomisine olan zararını görebilirsiniz.

En son bankalara gönderilen talimatla Türk lirası mevduatı çeken müşterilerden komisyon alınamayacağı ama dolar-euro çekenlerden istenirse alınabileceği bildirildi. Artık bankalar belli tutarların üzerindeki döviz mevduatından para çekişlerde vatandaşlardan komisyon alıyorlar.

Bu ne demek? İnsanlar kendi paralarını, para ödeyerek çekebiliyorlar. Adeta vatandaşa kendi parası satılıyor. İnsanları dövizlerini bozmaya mecbur etmenin bir başka yolu. Lirayı cazip hale getirmek yerine sopa gösterme politikası. Vatandaş ile bankaların karşı karşıya gelmesi de cabası. Kim bilir banka gişelerinde ne kavgalar ne tartışmalar oluyordur.

Bu tarz üstü kapalı kambiyo rejimi sıkılaştırmaları, sermaye kontrolü gibi algılanmaya başlayacaktır. Bu da zamanla paranın iyice dolarize olmasına, bankalardan çekilmesine sebep olur. Hele bir de buna sabit kur baskısı eklenirse; piyasanın dolar kuru, resmi dolar kuru ayrışmaları ortaya çıkar. Bu tarz iki ayaklı kur ortamları da bizi gayrı resmi döviz piyasasına hatta karaborsaya götürecektir.

Geçtiğimiz yıllarda, Avrasyacılık ve serbest piyasa ekonomisi karşıtlığı ile meşhur bir sayın siyasi parti genel başkanı bankalardaki tüm döviz hesaplarının bir bilgisayar işlemi ile liraya çevrilmesini önermiş, hatta bunu partisinin programına da eklemişti.

Bu sayın lider son günlerde yine televizyonlarda Türkiye’de Özal ekonomisinin, dolar ile işlem yapmanın bittiğini gururla haykırmaktadır. Acaba kendisi halkta giderek artmakta olan paramıza el koyarlar, dövizimizi değerinin çok altında liraya dönerler ya da para çekmemize kısıtlama getirirler gibi korkulardan haberdar mıdır? Bu korkular birikerek bir paniğe yol açarsa o zaman ne yapacağız?

Amerikalıların “run on the bank” diye bir tabirleri vardır. Kriz ve panik zamanlarında insanların bankalara hücum ederek aynı anda paralarını çekmeye çalışmalarını ifade eder. 1929 krizinde birçok defa yaşanmış ve çok bankanın batmasına sebep olmuştur. Western filmlerinin de klişeleri arasındadır.

Böyle bir olayın Türkiye’de yaşanmasına kesinlikle ihtimal vermiyoruz. Kaldı ki bankalarımız çok da güçlüdür. Ancak sürekli bu korkuları akla getiren, benzeri kaygıları besleyen haberleri duymak insanları haklı olarak tedirgin ediyor.

Ekonomi ve güven duygusu ilişkisi, bu sütunlarda birçok defa dile getirdiğimiz bir olgudur. Ekonomi önce güven duygusuna dayanır. Paydaşlara, kurumlara, devlete, kural koyuculara, hukuka ve özerk kurumlara güven. Önce bu güven zincirinin tesis edilmesi gerekir. Ve o sözün dediği gibi: güven duygusu ruh gibidir, çıktığı bedene bir daha asla geri dönmez.

Kur konusu hakkında aslında yazacak çok şey var. Bu konu Türkiye’nin adeta makus talihidir. Halkımızın dövizle arasında her daim bir aşk-nefret ilişkisi olmuştur. Onun yükselmesinden hem fakirleşmiş hem de ona sahip olarak bireysel olarak kendi alım gücünü korumaya çalışmıştır.

İnsanımız dolarla maaş almasa da yediği domatesin fiyatından, bindiği minibüsün benzinine, üzerinden geçecek arabası olmasa da geçiş garantisini ödediği köprülere kadar bir çok masrafı dövize endekslidir.

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.