Kristal küre düşerse kırılır!

Çok erken kaybettiğimiz rahmetli Yaşar Erdinç Hoca ekonomiyi dört ayaklı bir sehpa üzerindeki kristal topa benzetirdi. Bu ayaklar arasında dengesizlik artarsa kristal top dengede kalmaz, bir yöne doğru gider derdi. “Dengesizlik arttıkça da top artık iyice köşeye doğru kayar ve sonunda düşer kırılır, buna da kriz denir” diyerek ekonomik krizleri anlatırdı.

Neydi sehpanın bu dört ayağı? Bu ayakların dengesini sağlayan göstergeler neler ve bugün Türkiye ekonomisini temsil eden kristal kürenin dengesi açısından ne durumda birlikte bir göz atalım.

Birinci ayak reel sektör. Reel sektör, üretim yapan, ihracat yapan, ithalat yapan kısacası ekonomide tüketicilerin ihtiyaçlarının karşılanması organizasyonunu üstlenen ayak olarak tanımlanabilir. Reel sektör toplum açısından da yarattığı istihdam ve ücret dengesi nedeniyle büyük önem taşır. Yine reel sektörün rekabet gücünün yüksek olması, ihracat ve ithalat dengesi açısından önem taşır. Öte yandan enflasyon, işsizlik ve ekonomik büyüme gibi en temel makroekonomik göstergelerin de nasıl seyredeceğini reel sektörün halinden anlamaya çalışırız.

Reel sektörde işlerin yolunda gitmesi üretimin canlı olduğuna işaret eder. Buradaki canlılık da fiyatlarda istikrarın sağlanması, ülke ekonomisinin büyümesi ve istihdamın artması anlamına gelecektir.

İkinci ayak tüketicilerdir. Tüketicilerin satın alma gücünün yüksek olması, talebin canlı olması reel sektörde ve piyasalarda da etkisini gösterebilecektir. Gelir adaletsizliği, işsizliğin yüksek olması, yoksulluk ve yüksek borçluluk oranları ise ekonominin tüketici tarafında işlerin yolunda gitmediğini gösteren göstergelerin başında gelir.

Üçüncü ayak ise bankalar ve finansal kuruluşlardır. Tasarruf ve yatırım dengesinin sağlanabilmesi, tüketicilerin tüketim harcama eğilimlerini desteklemesi ve ülke ekonomisinin dengeli bir şekilde yola devam edebilmesi açısından önemlidir. Son yıllarda hızlı artan küreselleşme ve finansallaşma ekonomilerde finansal kuruluşların da önemi arttırmıştır.

Dördüncü ve son ayak kamu kesimidir. Yine Yaşar Hoca’nın benzetmesi ile söylersek kamu kesimi ekonomi açısından insan vücudundaki beyin gibidir. Kamu kesiminin finansal olarak dengede olması, reel sektör ve mali piyasalar için kurallar koyması, bu kuralları takip etmesi ve yeri geldiğinde bir oyuncu olarak sorumluluk alması ekonominin dengesi açısından büyük önem taşır.

Türkiye ekonomisi daha önceki yıllarda yukarıda saydığım dört ayakta yaşanan farklı sorunlar nedeniyle değişik dönemlerde krize girmiş bir ekonomi. 2018’de de cari işlemler açığı kırılganlığı ve sıcak para çıkışı ile ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya kalmıştık.

2020’de başlayan COVID-19 salgını ise küresel ölçekte tüm ekonomilerin derin bir kriz ile karşı karşıya kalmasına neden oldu. Gelişmiş ülkeler sahip oldukları imkanlarla birlikte harcamaları arttırarak, faizleri sıfıra çekerek krizin yaratığı olumsuz etkileri ortadan kaldırmaya çalıştı. 2021 yılının ilk yarısını tamamladığımız bu dönemde aldıkları tedbirlerin hâlâ salgından kaynaklı sorunlar olsa da etkili olduğunu görüyoruz.

Türkiye’de ise bu süreçte başta bahsettiğim kristal küre sürekli bir o yana bir bu yana sallanıyor. Dört ayaklı sehbanın neredeyse dört ayağında da belirsizlik devam ediyor. Ve işin kötü tarafı bu dört ayak da birbirine oldukça bağlı durumda.

Reel sektörde geçtiğimiz yıla göre ciddi bir canlılık söz konusu. Ancak üretimin ithal bağımlılığı üretimin ve ihracatın ekonomiye katkısını sınırlandırıyor. Üretimin istihdam yaratma becerisinin düşük olması da bir diğer sorun. İşsizliğin yüksek olduğu bir ortamda ücretler oldukça düşük ve harcamalar kredilerle yakından bağlı. Kur tarafında yaşadığımız sorunlar da kredi kanalında genişleme imkanını yani faizleri düşürerek tüketimi canlandırma imkanını elimizden alıyor.

Gelir tarafında yaşadığımız bu süreç bankalarda da ciddi riskleri beraberinde getirebilir. Özellikle kamu bankalarının kârlılıklarında yaşanan gerileme ve önümüzdeki dönemde tüketici tarafındaki gelir kaybına ve yüksek borçluluk oranına bağlı geri ödememe riskinin artışı da mali kesim için ciddi sorun teşkil ediyor.

Bu arada attığı adımlarla ekonomiye böyle bir dönemde liderlik etmesini, doğru sinyaller yollayarak sorunların çözümünün önünü açmasını beklediğimiz kamu kesimi ise tam tersine yanlış mesajlar ve harcama politikaları ile işleri daha da karmaşık hale getiriyor.

Detaya indiğimizde karşı karşıya kaldığımız sorunların çok daha fazlasını sayabiliriz.

Tüm bu sorunların ortasında dört ayağın da fazlasıyla etkilendiği temel problem fiyatlardaki artışlar. Yani enflasyon. Finansal kesimi, reel sektörü, tüketiciyi kısaca tüm dengeleri alt üst ediyor.

Enflasyonu istikrarlı bir seviyeye indiremediğimiz sürece de maalesef kristal küre her an düşecek ve kırılacakmışçasına yüreğimiz ağzımızda izlemeye devam edeceğiz.

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum