Mış mış mış...

Bilmemek en büyük mutluluktur derler.

Gerçekten öyle!

Hafta başından bu yana yaşadıklarımızı düşününce kesinlikle öyle! Ekonomide yaşanan gündelik gelişmelerin hepimiz için ne anlama geldiğini, bunların yakın zamanda hepimizin hayatı üzerinde yaratacağı etkilerin neler olabileceğini bilmek büyük mutsuzluk yaratıyor.

O anda kendi kendime hep aynı soruyu soruyorum. 1999’da üniversiteye başladığım günden bu yana öğrenmeye çalıştığım, yüzlerce yıllık bir külliyata sahip ekonomi en temelde neden var?

Süslü kelimelerle yazılan cümleleri bir kenara bırakayım. Ekonomi, dünya denen ve hepimiz için geçici olan bu hayatı daha iyi yaşayabilmemiz için var. Daha iyi şartlarda yaşayabilmemiz, dünya nimetlerinden adil bir şekilde yararlanabilmemiz ve bizden sonraki nesillere de benzer bir yaşam hakkını bırakabilmemiz için var.

O yüzden ekonomi birlikte yaşadığımız toplum için hepimiz adına yönetilmesi gereken bir alan.

Seçilmiş siyasetçilerin bir temel görevi de işte yukarıda söylediğim amaca uygun olarak ekonomiyi yönetmesidir.

Neden yazdım bunları?

Son bir haftadır gündemimizi meşgul eden ekonomide makas değişikliği tartışması için. O makas değişikliğinin temel adımının faiz indirimi olduğunu zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan söylemişti. Detaylarına ilişkin hâlâ bilgi sahibi değiliz.

Ancak evvelki akşam Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısının 8-10 tweetle anlattığı sosyal medya paylaşımlarından anladığımız kadarıyla hükümetin takip edeceği yeni ekonomi programında faiz inecek, faiz indikçe önce yatırımlar ardınan üretim artacak, bu artış istihdamın artmasını sağlayacak sonra da ihracat artacak ve dış açık kapanacak.

Bu dönemde TL değer kaybetse de, enflasyon artsa da, gelirler erise de sabretmemiz gerekecekmiş. Kimin sabretmesi gerekecek?

Ayrıcalıklı bir kısmı kenara ayırırsak 84 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı.

Yani en başa dönersek şu an bize vaat edilen bir süre ekonominin varlık nedeni olan daha iyi bir yaşam yerine daha zor bir yaşam!

Ama dert etmeyelim, sonuçta tünelin ucunda ışık varmış...

***

Her şeyin yoluna girmesi için ne kadar süre beklememiz gerekiyor? Bu süre içerisinde hangi adımlar atılacak? Bu adımlarda aksaklıklar olursa ne gibi önlem planları var? Dünyadan bağımsız bir ekonomi değiliz, program yapılırken dünyadaki riskler ne kadar dikkate alındı?

Hiçbir detay yok!

Hiçbir bilgi yok.

Anlaşılan bilmemize zaten gerek de yok.

Yapmamız gereken tek şey ne denirse onu kabul etmek.

Kabul etmeyen de mandacı oluyormuş!

Lafa bak....

İnsanlar enflasyon altında ezilecek bu politikayla diyenler mandacı!

İnsanların gelirleri daha fazla eriyor, bu program bize ancak fakirlik getirecek diyenler mandacı!

Türkiye’nin malları, varlıkları, ürünleri yurtdışına yok pahasına gidecek, yapmayın diyenler mandacı!

Ne güzel ülke ama!

***

Son bir şey daha.

Bu bahsi geçen programa sabredersek Çin modeliyle kalkınmış olacağız diyenlere iki çift lafım var.

Çin’in bu döneme denk gelen yıllardaki enflasyonuna bir bakın. Bir de şimdiki Türkiye’ye bakın!

Bu politika yaklaşımının dünyada finansal şartların uygun olduğu, ülkede enflasyonun düşük olduğu dönemlerde işe yarama ihtimali belki vardır.

Ama tam tersi, yüksek enflasyon ve dünyada finansal koşulların zorlaştığı dönemde uygulandığında ne sonuç verdiğini görmek isterseniz bir de Arjantin’e göz atabilirsiniz..

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum