Önce bizi ikna edin!

Perşembe günü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu Toplantısı’nın ardından yapılan açıklamada, politika faizinin %19 seviyesinde sabit tutulmasına karar verildi. Bu kararın verilmesine ilişkin de bir açıklama yayınlandı. Yapılan açıklamada aynen şöyle deniyor:

“Fiyatlar genel düzeyinde sağlanacak istikrar, ülke risk primlerindeki düşüş, ters para ikâmesinin başlaması, döviz rezervlerinin artış eğilimine girmesi ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi yoluyla makro ekonomik istikrarı ve finansal istikrarı olumlu etkileyecektir. Böylelikle, yatırım, üretim ve istihdam artışının sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde devamı için uygun zemin oluşacaktır.”

Bu tespite yanlış diyecek bir iktisatçı yoktur. Bir iktisat öğrencisi de yukarıdaki şartların sağlanmasının ne kadar önemli olduğunu, bu şartlar sağlandığında sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme ortamının yaratılabileceğini size söyler. Merkez Bankası’nı bizden ayıran ise bu tespit için gerekli adımları atma yetkisine sahip olmasıdır!

İşin kötü tarafı yaşadığımız onca soruna rağmen, TCMB de tespit yapıp olanı biteni seyrediyor!

TCMB’nin acilen atması gereken adımlar var. Son yazıda da yazdığım gibi Türkiye’nin içinde bulunduğu durum artık bir acı ilaç, acı reçete ile atlatılabilecek durum değil. Ciddi bir ekonomik ameliyata ihtiyacımız var. Bu ameliyatı yönetecek cerrah ise Merkez Bankası. Ve son iki para politikası kurulu toplantısı sonucunda görünen o ki cerrahın eli titriyor.

Eli titreyen cerraha ameliyat olur musunuz? Böyle bir ameliyata girmek daha büyük risk demek. Ancak hastanın beklemesi de hastalığın daha fazla ilerlemesine neden olur! İşte bu şartlar altında bir an evvel cerrahın elindeki titremeyi sona erdirmesi ve hastayı iyileştirmek için gerekli operasyonu yapması lazım.

Diyeceksiniz ki tek mesele Merkez Bankası’nda mı?

Elbette değil. Bunca yara oluşmuşken, Merkez Bankası’nın yapacağı operasyonun ardından da ciddi bir nekahat sürecine ihtiyacımız olacak. Bu süreyi ise başta Hazine ve Maliye Bakanlığı olmak üzere diğer kurumların doğru adımlarla yönetmesi lazım. Yani onların da ellerinin titrememesi lazım. Ama bütün bu süreçte yine biliyoruz ki kurumların hepsinin eli titriyor.

Çünkü hepsinin bu operasyona ve sonrasında yapılacaklara önce başhekimi ikna etmesi gerekiyor!

Bu ilk operasyonda ne yapılmalı? Öncelikle enflasyon! Fiyat istikrarının yıl sonuna kadar sağlanmasına yönelik adımlar atılması gerekiyor. Bu adımların başında da üreticinin maliyet baskısının azaltılması yani TL’nin bir miktar değer kazanma sürecine girmesi gerekiyor. Bunun yolu ise sert bir faiz artışından geçiyor.

Böyle bir faiz artışının Türkiye’nin son dönemde uluslararası yatırımcı nezdinde kaybedeceği güveni bir anda geri getireceğini elbette düşünmüyorum. Buradaki güveni onarmak ve risk primini düşürebilmek için bir faiz artışından çok daha fazlasına ihtiyacımız olduğu bariz ortada. Dolayısıyla yapılacak bir faiz artışının ana hedefi,Türkiye’deki yerleşiklerin TL’ye dönüşü olmalı.

Son açıklanan rakamlara göre yurtiçi yerleşiklerin hesaplarda tuttuğu dövizin tutarı yaklaşık 225 milyar dolar. Burada bir çözülme hem TCMB’nin rezervlerinin toparlanması ve kırılganlığın azalması açısından hem de kurdaki baskının hafifleyip istikrarlı bir yerde dengeye oturması açısından önemli olacak!

Kurda dengenin sağlanması ve yeniden yukarı sıçramaları engelleyecek adımların atılması ise titremeyen bir el gerektiriyor!

Yerlilerin TL’ye dönüş yapması ve bu politikanın ısrarlı bir şekilde devam ettirilmesi bir süre sonra yabancı girişini, beklentilerin iyileşmesini ve finansman maliyetlerinin ucuzlamasının da önünü açabilecek!

Dolayısıyla kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorundayız. TCMB, önce kendi vatandaşımızı ikna etmek durumunda!

Bu da ancak meydanlardan “gel vatandaş, paranı bozdur” diyerek değil, rasyonel bir yaklaşımla mümkün!Aylardır resimdeki gibi TL getirinin enflasyonun çok altında kaldığı bir ortamdan çıkmadığımız sürece de kendi vatandaşımızı ikna etmek mümkün olmayacak! TL yatırım araçlarının sürekli enflasyon altında ezildiği, dövizin ve altının getirisinin yüksek olduğunu gördüğü sürece vatandaşın dövizden, altından vazgeçmesini beklemek çok da kolay değil!

TCMB’nin elinde rezervinin olmadığı, sözlü iletişimin etkisinin kalmadığı ve güvensizliğin hat safhada olduğu böyle bir dönemde bu yöntem dışında bir çare de görünmüyor.Yine unutmayalım ki bu çare de sonrası iyi düşünülüp gereken adımlar atılmazsa, ekonomimiz için kısa süre sonra nüksetme ihtimali yüksek bir hastalık için bıçak altına yatmak, risk almak demek!

Diyeceksiniz ki peki bu faiz artışı reel sektörü perişan etmeyecek mi? O da bir sonraki yazıya olsun! Şimdilik şu kadarını söyleyeyim!

Acısız bir ameliyat mümkün mü?

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum