Deniz düşünceleri…

Deniz güneşle birlikte ilk uyanan varlıktır dersem kimse şaşırmasın. Hatta o güneşten de önce uyanır fakat çalkalanıp durmaktan, gerinip esnemekten bir türlü ters yüz edilemeyen çamaşırlar gibi kendisine takılıp kalmaktan güneş olmadan kurtulamaz. Bir kaşı kalkık her an güneşin patlayacağı yönde tetiktedir. Çünkü deniz bir gündüz varlığıdır ve geceleyin kendi homurtusunun yankısından korkan karanlık ve ilkel bir canlı halinde sinip çok derinlere çekilir. Tekdüze bir zaman perdesi halinde kapanır onun sahnesi. Gün batımı takındığı o kanlı hüzün de bu sebeptendir. Birazdan başka bir alemin kimsesiz çocuğu olacaktır çünkü yapayalnız. İnsanlar güneş batarken oluşan hüzün hanesini kendi psikolojilerine bağlarlar. Oysa deniz sanki yarın dünyayı görmeyecekmişçesine endişelidir.

Eğer kişi bahtlıysa ve güneşin uyanışı ile denizin belirişini aynı anda yakalayabilmişse başka bir şeyle karşılaşmış demektir. İster deniz gören bir otelin üst katlarından birinde ister konuk olduğu herhangi bir denize nazır evde ya da hiç fark etmez bir başına bir sahilde otururken bulsun kendini dalgaların kıyıya vurup da çekildiği yerde ince ip izine benzeyen şekiller oluşur. Bu ince uzun ipler insan, güneş ve deniz arasındaki o kadim ve arkaik ruh gelgitinin emanetleridir. Deniz asıl köpük bıraktığı için değil nazar sahibi dikkatli gözlerin fark edebileceği bu dokuyuşu gerçekleştirdiği için yaratıcıdır. Çölde rüzgar buna benzer ‘katlımlar’ bırakır ama çöl yalnızlığına duyduğu aşk adına çok belirgin kılar bu halini.

Denizi sadece insana dair bir varlık alanına sığdırmak adaletsiz görünebilir. Henüz keşfedilmemiş sırları içinde barındırdığı binbir renk, tür ve büyüklükteki canlıları düşündüğümüzde onun insana yüksekten bakması bile beklenebilir. Ne var ki bu bir başına insan olmadan bir hüküm taşımaz hatta Tanrısal bir ilhamla deniz ‘bilinmez bir hazinenin bilinmek istemesi’ türünden derin bir içleniş içindedir. Güneşi bunca sevmesinin, onu kollayıp gözetmesinin altında da bu vardır. Elbiseleri, dansı, mücevherleri, sürprizleri, hiçbiri birbirine benzemeyen dalga atılışları güzelliğinin göstergeleridir. Sanır ki çok kişi deniz her yerde her kıyıya aynı sesle vurur. Hayır on saniye önce gelen dalgayla on saniye sonra giden dalganın sesi bile bir değildir. Tekrar yoktur denizde.

Dalga halinde gelip gidip kıyısına vurduğu kara parçasına duyduğu iştiyak doğasının zorunluluğu değil yaratıcılığının şiiridir aslında. Bilim kendi izahlarını geliştire dursun, deniz karaların böğrünü oya oya yerleşmemiştir dünyaya. Sanki su olmanın vafsıyla yaratılma önceliğini kullanmış zarifçe açtığı koynuna karayı alıp şekillendirmiştir. Topraktan gelen insanın bir süre onun koynunda dinlendikten sonra duyduğu ebedi huzur da buradan gelir. Denilebilir ki karada barınan ateş, hırs, kötülük, kıskançlık, cana kıyma, bencillik, güç istenci gibi nice hal, madde ve görüntüyü deniz tedavi eder. Denizden gelenlerin medeni karadan yürüyenlerin sert ve kıyıcı olmalarının başka izahı yapılabilir mi?

Bir otel odasının deniz gören balkonuna güneş doğmadan ve denizin bir sakin zaman ağzı gibi bekleyişine bakan kişi birazdan başka bir şeyi fark eder. İleride, gökyüzü ile deniz ufkunun birleştiği yerde denizin kıyıya vurdukça bıraktığı ince ve görünmez uzun ipin bir benzeri vardır. Örümceğin güneş vurunca parlayan ağı benzeri zaman salyası dünyaya dair bir işmarı telkin etmektedir. Balkondaki kişi elinde olmadan ‘ evet böylece deniz, güneş, insan, kara ile gökyüzünü de bağlamakta ve kainata yükselme arzusunu yoklamaktadır.’ Şu halde denizin neden sabahı beklediği ve günün batışından kederlendiğini anlamak daha mı mümkündür?

Bazıları için su boğucu, güneş yakıcı, toprak sert, gökyüzü meçhul olabilir. Her bakan bendi meşrebi ve neşvesince bir kumaş biçer görüp duyduklarına. Kimsenin görüşü ve yorumu birbirinden üstün de değildir fakat bazı kişiler denize baktıklarında sadece denizi değil onun telkinlerini de duyup görürler. Bir süreliğine de olsa bu onlara iyi gelir. Odalar terk edilir, güneşin arasına bulut girer, gökyüzü kararır, toprak desen daima insanın ihtirasları yüzünden kan çeker. Deniz ise her sabah insan adına, bir ölüm değil adeta sonsuzluk iştiyakıyla eteğindeki tuzla uyanır.

YORUMLAR (3)
3 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.