Sahipsiz kötülük
Konuşulup yazılanlara bakarsanız hemen herkes iyilik yapmak ve onu çoğaltmanın derdinde. Çöp misali her gün sokağımıza yığılan kötülüğü ise sahiplenen yok. Kimdir bu çöpleri atan ve bu dayanılmaz kokunun sahibi kim üstlenen yok. Dünyanın her köşesine yayılmış iyiler büyük bir temizlik operasyonuna giriştiklerini söylüyorlar durmadan. Yerli ve yabancı gazetelerin internet sayfalarını gezdiğinizde, sosyal medyaya göz attığınızda, televizyonların haber kanallarına kulak kesildiğinizde bir felakettir almış başını gidiyordur her yanda. Güdümlü mecralar, iyiler, kahramanlar, çalışkanlar ve fedakarları anons etmenin derdine düşmüşler . Kuzey Kore, ABD, Suudi Arabistan, İsrail, Çin farketmez, dünyamızı güvende tutmak için geceli gündüzlü çalışıyordur onlar . Propaganda çağımızda en yaygın ve geçerli hakikat boğma biçimi nasıl olsa ve Moğolistan Steplerinden Adriyatik kıyılarına kadar yeryüzünde sislerini yaya yaya gezmek serbest. Tabii afetler, gökyüzünde olup bitenler, yıldız kaymaları, göktaşı yağmurları, okyanus kabarmaları ise gününe ve yerine göre insan dilinin mahkumu. Yağmur afet, kar kabus, fırtına asrın felaketi, yanardağ patlaması devin uyanması diye tanımlanabilir yeri geldiğinde. İnsan tabiatı da kötüler. O kötünün karşısına da nice kahraman çıkarır. İyinin tanrısıdır şu insan kendi putu boynunda gezen.
Sağduyulu ve sorumlu bir zihin böyle bir manzara karşısında hayret içindedir daima. Nasıl olup da insan bunca yıkımdan ibret almamakta iyilik iddiasındaki sahipsiz kötülükte ısrarcılığı sürdürmektedir? İnsanların hayatı pahasına gün yüzü görmeksizin kapitalizme hizmet eden Çin’in nüfusu beş milyar olsa ne olacaktır mesela? Onca sefalet ve dayanılmaz pislik içinde dönüp duran Hindistan kendi içindeki seçkin zenginlerini daha da çoğaltıp Bangladeş ve Pakistan’ı yutuverse Himalayalar’a bayrak mı dikecektir? Ya Rusya, Kafkaslardan Sibirya’ya her yeri yutmuşken Ukrayna’yı çiğneyip Baltık’a atlasa ne olacak? Dubai’den Kuveyt’e kadar çöl cinleri benzeri gökyüzü bıçaklayan binaları diken Arap aklının ucu nereye varabilir? Bu ülkelerde insanlar yaşamıyor mu? Onların içinde insana ve onun hakikatine dair soru soracak kimseler yok mu? Kadınların, yaşlı ve çocukların gözleri bir şey söylemiyor mu? Ey iyiler ey iyiler diye mırıldanıp gezen yok mu?
Ya ağzını ikide bir köpekbalığı gibi açan kuyruğu ve gövdesiyle etrafında dönüp ne kadar Filistinli varsa yutmaya çalışan İsrail’e ne demeli? Kendi halkını bir büyük yokluğun ve korkunun içinde sonsuza kadar mahpus mu tutmayı hedefliyor? Tevrat yorumlarını en kinci söylemle kan ve ateşe dönüştüren İsrail, kendi karnının ateşle dolduğunu görmeyecek mi? Bunca insanlık dışı hamlesinin bir gün kuyruğuna dolaşacağını, gittikleri her yerde lanetleneceklerini hesaba katmıyorlar mı? Lanetlenmek arkaik bir ırk ve inanç zevki mi yoksa?
Ekmek bir konu değil tertemiz bir avuç toprak konu değil kırın ortasında bir başına kuş yuvasındaki tek bir yumurta hiçbir mesele değil bu iyilik balonunu şişirenlerin dünyasında. Nerede altın, gümüş madeni nerede doğalgaz petrol rezervi nerede demir bakır damarı, nerede elmas ve kömür gövdesi, nerede ucuz güneş enerjisi vadisi var asıl dert bu değil mi? Ne zeytin ağaçlarının ne hurmalıkların ne de portakal bahçelerinin değeri var. İnsanın kıyısına indiğinde yüzünün yansısını görebileceği bir su akıntısının kalmayışı dert değil. El kadar teknolojik cihaza dünyayı sığdırmak için nice nitelikli cevhere ihtiyaç duyuyor kapitalizm ve bu uğurda rüzgarın huyunu değiştirmekten tutun sütün mayasını bozmaya değin her yolu deniyor. Birer tüketme ve üretme ahmağına dönüştürülmüş kitlelerin önüne geçecek hakikatli bir söz yok. Dinler, istisnasız her biri, kendi ticaret, güç ve iktidar çemberlerinde boşa dönüp duruyorlar. Kendi odununu bile yakacak kıvılcımları yok artık dinlerin.
Dikkat edin insan bedeninden koparılıyor, beyni ve algısı işgal ediliyor. Binlerce yılda oluşmuş kültür ve yaşama hukuku kolayca ortadan kaldırılıyor. Gece karanlıkta yol alıp büyük denizlerde balık çalmaktan tutun akıp giden bulutları kendi gökyüzünde yağmur için sağmaya yarayacak teknoloji hileleri almış başını gidiyor. On binlerce insanın kanının dökülüp yurdundan koparıldığı yerde bir tatil cenneti kurmanın planından söz edilebiliyor bu dünyada. Kimse o insanların kanını kim döktü hangi kötülük bir kara bulut olup ocaklarına çöktü diye sormuyor. Plajlar, eğlence mekanları, çılgın müzikler, para ışıltıları havada uçuşuyor. İyilik anlayacağınız plan üstüne plan yapıyor.
Ve nerededir bir türlü bulunamayan, yüz çizgileri kayıp, sesleri yitik kötüler? Hangi mağarada nice çölde neredeki dağ başında onlar? Baldırları çıplak rüyaları insanlığa dehşet saçmanın şehvetiyle kabaranlar kimler? Ve her gün bir vesileyle güzel elbiseler etkili konuşmalar, büyük konvoylar ve asıl önemlisi birer umut bayrağı gibi insanlığın burcuna dikilen iyiler…Onlar olmasa, hele onlar olmasa, onlar aramızdan çekilip gitseler, buralar, bu su kenarları, dağ başları, buğday tarlaları, deniz dipleri, badem bahçeleri, patates soğan tarlaları…Aman Tanrım kavrulup geçecekler susuzluktan. Ve kötülüğe sahip arıyorum fakat hep ben iyiyim diyenlerin çalılığı çıkıyor karşıma .














