Şairin ömrü kelimelerin ateşi…

Ömrümde en çok kelimelere bağlandım. Şu satırları yazdığım Berlin-İstanbul arasındaki gök boşluğunda da aynı inancı ve kararlılığı gösterme fikrindeyim. Gittiğim yere kelimeler götürür vardığım yerden de kelimeler devşiririm. Daha ilk gençliğimde eserlerinden yol alarak eşiklerine adım attığım insanların da kelimeden başka güçleri yoktu. Onlar o yoksulluk ve yalnızlık günlerinde bana gelecek günler için adeta canlı birer örnek varlıktılar. ‘Bak bu ülkede ölünceye değin kelimelere bağlılığını koruyacaksan bizim gibi umur görmezlerden olacaksın’. Bunu hal diliyle söylediler elbette asla dikte etmediler. Dikte bir harf farkıyla her şeye tahakküm eden tuzağa el çırpan avcı bir kuş değil mi sonuçta?

Bilinmesini isterim ki şairlik bir yalnızlık yürüyüşüdür. Buna rağmen birey ve toplumdan kopuk değildir. Hatta onun en saf eseridir. Şair, o toplumun ve bireyin eğilip bükülmeye, kendi gövdesini kaybetmeye, yanıp yıkılmaya başladığı anda vakur bir iradeyle şiirin o can bağışlayan kelimelerine tutunur, oradan da insana ve topluma açılır.

Artık yarım yüzyılı devirdim. Az bağış sayılmaz Tanrı’dan. Geçmişte ne kadar umutlu ve hayatla barışıksam kelimelerin hatırına bu ideali yaşatma, hala onu canlı tutma gücündeyim. Şairin bir kelime uğruna çektiği diş ağrısına benzeyen kutsal sancıyı da aktüalite devşirmelerine de hiç borçlu değilim.

Şair de tıpkı insan, toplum gibi kendi içinde gelişir, ilerler. Daha başlangıç aşamasında kendisinden önceki şairler başını döndürür. Yıldızlara gidip gelmenin elbette unutulmaz değeri vardır ama yeni şaire borç olan kendi galaksisini yaratmaktır. O galaksilere şahıs putları ile değil kelime keşifleriyle gidilir.

Dilimi kelimelere değil de gündelik olanın popülist coşkusuna bıraksaydım belki hem çok bilinir olurdum hem de ikbal kapılarında başımda taç ile gezerdim. Ama bu benim yeteneğim değil. Hem mizacıma hem de ilk gençlikten bu yana bağlandığım dil fikrine etik olarak ters. Bundan ayrıca şikayetim yok.

İnsana duyduğum derin saygıdan dolayı toplumu ve onun ilişkilerini hep anlayıp çözmeye çalıştım. Kötüyü gördüğüm an refleksle ‘kötü’ diye çığlık atmadım ama onun tam kelimesini mutlaka buldum. Kelimelere inandım, onların rehberliğine, şifa oluşlarına. Gördüğümü korkarak da yutmadım.

Bazen bir yüz yılı bir kelime ile geçer şair. Bazen de bir kelime için yıllarca bekler. Kelime katili, düşükçüsü değildir o. Varlık ve hayat çamurdan can atmaya bekleyen kelimelere çağ doğumunu yaptırandır.

Bilinsin ki bu hava boşluğunda ciğerlerim sökülürcesine yine kelimeleri düşünüyor, düşlüyorum, onlara inanıyorum da ne oluyor? Bir Yahuda çıkıp Roma’nın ipine muhbir gibi işaret ederse beni ne olacak? Ben derim ki muhbirin dilinde azap içindedir kelime ve Tanrı’nın kökünden beslendiği için şairin peygamberliğine muhtaçtır yine.

Dün gece belki ömrümün en dikenlisiydi. Dünyanın en konforlu otellerinden birinde kalıyordum. Yüz metre ilerimde Berlin’in yeni yıla hazırlanan bencil yüreği atıyordu. Şen, şıkır şıkır. Ama Halep’teki çocuklar, ülkemin diken bağlamış dili, terör denilen küresel kötülük, uzaktan bana ateş gülleleri fırlatıyor, hayatıma her yönden dalmaya çalışıyordu. Hangi kuşun kanadından söküldüğü belli olmayan yumuşak ve ısıtıcı tüylerle yapılmış yastık taşlaşıyor yorgan kelimeler ormanında ağaçları ateşe veriyor ve beni yine azapta yalnız bırakıyordu.

Olsun, insan olmuş olandır ve o iyinin tam kendisidir demiş yaklaşık olarak bir düşünür. Ben de kelimelerden başka bir şey değilim ve beni taşlayacaklar onunla taşlasın sevenler de sadece onunla sevsin isterim. Gerisi boş, gerisi örümceğin boşlukta bıraktığı salya kadar bile değerli değil indimde.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum