Suyun yüzü yağmurun sesi

Madem yaşamak için diri bir yüz yeter, yağmurun davetine kulak verip suyun huyuna teslim olmalı.

Su, her zaman öyle yumuşak ki bütün dillerde hayat anlamıyla birleşiyor. Fakat onun halleri şu iri bal rengi gagalı kuşun söylediğine göre öyle kolay kolay bilinir türden değil. Bu uğurda, belki yağmurdan medet uman şu adam, birdenbire yitirmesine ramak kalmış bir yüzün geçmişi için de yeniden düşler kurabilir. Derinlerde biraz ilkel fakat şuurun kanattığı bir bilme arzusu var ki hele onun hangi su ile tartılacağı da meçhul. Yine bir türlü kendisini göstermeyen bal rengi iri gagalı kuşa bakarsak, yüzünü kaldırmayan hayatta değildir. Yüzü varsa kişinin hayattadır. O halde, doğrulup kalkmalı, alnı ileri uzatmalı. Hayat olmalı.

Yağmurun çağrısı da bundan mı şimdi? Gel yüzünü bana aç deyişi hayat çağrısı mı? Geri giden yüz bir ölüm şimşeği jesti gibi mi çalışmıştı? Ya, dipte kıvrılmış zehirli bir yılan gibi uyuyan yok olma dürtüsü, ya isyan? (İs tutmuş iri yayla taşlarının gözeneklerinden süzülen esintiyle yayılan taze kaynamış süt kokusu. Beyaz sergilere yayılmış öyle uykusunda, bir daha hiç görmediğin rengarenk yılan. Süt, çocuk, yılan ?) Neler oluyor?

Kalktım. (Kalktım mı, ona siz karar verin). Bir damla yağmuru görmeye çalıştım. Nafile, onca damla arasında tek başına bir tanesini bile tam göremiyorum. Gözün görme gücü onu sonuna kadar takip edemiyor. Sadece çocuklar görebilirler bu yüzden tek bir yağmur damlasını sonuna kadar. Hatta onlar bir süre bile boşlukta tutabilirler yağmuru. Öyleyse bu içime dolan sağanak, beni yüzümle şuurum arasına gerilmiş çarşaf gibi sabah buğusunda sallayan arzu neden? Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim. Bir kere yüzünün kavşağına gelmiş ve orada görünmez kazalar gibi paramparça olmuş şuur hep geri dönüp soracak, bir kere giden gelir mi? Gelen eski midir? Gittiğim yerde ne bulacağım?

Zihnim yine eline şeker verilmiş neşeli bir çocuk gibi kendi balında sızmanın coşkusuyla, görüntülere dalıyor. Bu hafızanın bir oyunu değil sadece aynı zamanda kendisini kurma yöntemi. İlkin görüntüler. Arka arkaya.Renk, ışık, şekil, boyut ne varsa görüntüler. Ancak hiçbir zaman görüntünün bir başına hükmü yok. Görüntüye hayat veren yüzdür. Ben de sanki o görüntüleri yüzüm için, onun hallerine bağlanmak için arıyorum. Ama suyla. Neden? Yağmur tanesinde ve iri gagalı kuşun biraz muzip sesinde duyduğum bu. Su her şeyi çalkalayıp yoğuruyor. Yüzler, yüzlere girip çıkıyor. Genç ölmüş bir amca yüzü. ( Duvarda asılı pala bıyıklı baba tanrısı) Onunla yarışan çocukluk aşkı!

İncir ile can eriği dalları arasında süzülürken konuşmuş gibi sesleniyor sanki bal rengi gagalı iri kuş yeniden; ‘su olmasaydı insan suretini bilmezdi’. Ürperiyorum. Kuştaki bilgi zihnimin uçurumundan akıyor. Ve bir ok ırmağı Dede Korkut’a göz kırpıyor; ‘su Tanrı didarın görmüştür’. Şöyle mi o halde, suyuz aslında da, su olduğumuz için sadece orada kendi ‘yüzümüzü’ tam görebiliriz. Ancak su gibi nazar kılanlar, yüzlerinin geçmişiyle buluşabilirler. Suyun iyiliği bundan gelir. Öyle mi? Yağmur da saf çocuğudur suyun, çocuklara görünmesi de bu yüzden. Şifası da öyle. Yağmur çağırmışsa beni hala bir damla yağmur çağlası var alnımda. Öyle mi?
Alnıma, kulak memelerime, burun uçlarıma, elimin üstüne düşen damlalara ne demeliyim? İri bal rengi gagalı suskun. Sıkıştığımı, çocukluk ormanına dalarsam orada ayağıma hangi dikenin batacağını, hangi ocaktan hangi dumanın tüteceğini belki bildiğinden olmalı bu susuş. Ama hafızanın kuyusuna eğilip de orada bizi bekleyen suyun aynasına hangi fani eğilip bakmaz? (Elma bahçelerinde kuyular vardır, kış boyu yükselirler. Yazın dibe çekilir su. Gözelerin ağzı çamur dolar. Ahşap çıkrık ve kovalarla kuyulara inilir. Kova kova balçık. O balçık çamura benzemez. Su ile toprak arasındaki mahrem öpüşme kokar…)

Kaç kez eğilmiştin sen de o kuyulara. Baş dönmesi ile şu yağmur tıpırtısının şarkısına benzeyen ilkel benliğin şiiri sırtından akmıştı terle. Bu kuşun bütün derdi ne? Yüzüne doğru seni çağırırken hiç bilmediğin mağaralar mı açılacak. Açılsın, bir kere yaşamak için kuyudan çıkan su içine konulacak bir tas bulacaktır nasıl olsa. Güneş oldukça. Güneşi bekleyelim.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.