Çöküş sonrasını planlamak
İnsanlık tarihi zulüm, şiddet, zorbalık ve barbarlıklarla dolu.
Geçtiğimiz iki asır boyunca da milyonlarca insanın hayatına mâl olan büyük savaşlar yaşandı, yerinden yurdundan edilen, eziyet gören, tiranların elinde inim inim inleyen sayısız insan oldu.
Ama bu süreçte şiddetin, adım adım azalıp, hafiflediğine şahit olduk.
Dünya özellikle geçtiğimiz son iki asırda inanılmaz ilerlemelere, gelişmelere sahne oldu.
Tiranlar devrildi, onların yerine başka zorbalar gelmesin diye hukukun üstünlüğünü esas alan rejimler kuruldu.
Yönetici sınıflar, zenginler, güçlüler de dahil herkesi bağlayan kanunlar, kurallar kabul edildi. Sıradan insanların haklarını arayabildikleri mahkemeler kuruldu.
Kölelik kaldırıldı. İnsan hakları evrensel olarak tanındı. Fikir ve vicdan hürriyeti herkes için temel bir hak sayıldı. Bunları koruyabilmek için uluslararası yapılar kuruldu.
Bu gelişmelerde bilim ve teknolojideki ilerlemeler çok merkezi bir rol oynadı. İnsanoğlu tabiatı tanıyıp öğrendikçe üretimde verimlilik arttı. Eskiden bir paylaşım kavgasının konusu olan küçük pasta, bu verimlilik artışı sayesinde artık herkese yetebilecek kadar büyüdü.
Yollar, vasıtalar gelişti. İletişim teknolojileri koca dünyanın her köşesini anında ulaşılabilir hâle getirdi.
Yeni ilaçlar, tedaviler keşfedildi. İnsan ömrü uzadı. Eskiden genç yaşta insanları hayattan koparıp alan pek çok hastalık basit haplarla, iğnelerle, ameliyatlarla tedavi edilebilir hale geldi.
Sıradan insanın refah ve konfor seviyesi, atalarınınki ile kıyas edilemeyecek seviyelere vardı.
Yirminci asırda, böyle bir dünyaya doğan hemen herkesin zihninde, her daim daha iyiye giden, her geçen gün daha âdil, daha demokratik, daha insancıl hâle gelen bir dünya tasavvuru oluştu.
Fakat “tarih”, bize hiçbir medeniyetin ilanihaye yükselmediğini, “ilelebet payidar” olmadığını gösteriyor!
Sürekli ilerleyecek gelişecek zannettiğimiz küresel medeniyet de artık gerileyip çökme safhasına ulaşmış görünüyor.
Bunu durdurmak için yapacak bir şey var mı şüpheliyim.
Belki artık mukadder olan çöküşten sonraki yeni başlangıç için ne yapılabilir ona kafa yormak lazım.
Meşhur bilim kurgu yazarı Isaac Asimov’un tam bu konuda yazdığı “Foundation” isimli bir bilim-kurgu romanı var.
Bu roman dilimize “Vakıf” başlığıyla çevrilmiş. Bence çok yanlış bir tercih bu. Anlam kaybolmuş. Doğru başlık “Kuruluş” olmalıydı.
Birbirine bağlı beş kısa öyküden oluşan roman serisi, bir psikotarihçi olan Hari Seldon’un, Galaktik İmparatorluğun çöküşünün kaçınılmaz olduğunu bilimsel olarak ispat etmesiyle başlıyor.
Çöküşünün önüne geçmenin mümkün olmadığını anlayınca, çöküşten sonrası için hazırlıklar yapmaya karar veriyorlar.
Sonunun geldiği kesinleşen imparatorluğun yıkılışı sonrasında “yeniden kuruluş” sürecini kısaltıp kolaylaştırmak için ne yapabiliriz diye kafa yoruyorlar.
Seldon, bu konuda çalışmalar yapmak üzere gönderildiği Terminus adlı uzak gezegende bir Ansiklopedi Vakfı kuruyor.
Vakfın amacı, kıyamet koptuğunda o güne kadar elde edilmiş galaktik bilgi birikimini korumak ve yaşanacak barbarlık döneminin ardından medeniyeti yeniden kuracak olanlara bir başlangıç zemini olarak ulaştırmak.
Çünkü medeniyetin yeniden kuruluşu için en çok lazım olan şey ne para, ne toprak, ne de güç!
Yeniden inşa için hafıza, tecrübe, bilgi ve temel değerler lazım…
Denzel Washington’un başrolünü oynadığı 2010 yapımı “Eli’s Book” filmi de çok benzer bir tema üzerine kurulu: Medeniyet çökmüş. Post apokaliptik bir dünyada, bir tanesi hariç bütün kutsal kitaplar yok edilmiş. Medeniyeti yeniden kurmak için bir kutsal kitaba ihtiyaç var.
Sanırım bizim de kendi küçük kıyametimiz sonrası için hazırlıklar yapmaya başlamamız gerekiyor.
Geçmişimizin hatalarından dersler çıkararak, müzmin yanılgılarımızın, yanlış varsayımlarımızın yükünden kurtularak nasıl âdil, hür ve müreffeh bir ülke kuracağımızı tartışmalıyız.
Nasıl bir ekonomi/örgütlenme/refah paylaşımı modeli geliştireceğiz, yeni medeniyetimizi hangi temel değerler üzerine yükselteceğiz?
Yapay zekanın da yardımıyla şimdiden çalışmaya koyulmak lazım!..
