Otoriterlikle kalkınmak mümkün mü?

Halkı açlıkla pençeleşen Kuzey Kore, Venezuela, Zimbabve, Eritre, Sudan gibi diktatörlerce yönetilen ülkelerin perişan halleri ortadayken aklı başında hiç kimse diktatörlüğün otomatik olarak kalkınmayı sağlayacağını iddia edemez.

Ama Güney Kore ve Singapur’a bakarak en azından “Otoriter rejimler kalkınmanın önünde engel değil!” iddiasını ileri sürenler var.

Güney Kore, günümüzde artık liberal bir demokrasi olarak kabul ediliyor ama kalkınmasını büyük ölçüde otoriter bir rejim altında gerçekleştirdi.

Singapur günümüzde “seçimli otoriter rejim” olarak tanımlanıyor. Ülkeyi ta 1960’lardan beri yöneten Halkın Eylem Partisi (PAP), özgürlükleri kısıtlamaktan çekinmeyen bir “Asya demokrasisi” kurmakla övünüyor.

Kişi başına düşen milli gelir, 52 milyon nüfuslu Güney Kore’de 37 bin dolar civarındayken, 6 milyon nüfuslu Singapur’da 94 bin dolara yaklaşıyor.

Bu ülkeler otoriter rejimler altında kalkınabilmiş görünseler de işin sırrı doğrudan baskıcı yönetimlerde değil!

Bu durumu açıklayan önemli faktörleri sayalım:

  1. Sosyokültürel arka plan: Uzakdoğu Asya toplumları tarihi olarak üretim ve ticarete dayalı bir ekonomi anlayışını benimsemiş toplumlar.
  2. Meşruiyetin temeli olarak ekonomik büyüme: Çin, Singapur ve Güney Kore'de otoriter liderlerin ekonomik kalkınmayı “meşruiyetlerinin temeli” haline getirdiği görülüyor.

    Bu ülkeler “güvenlik mi özgürlük mü” pazarlığında farklı bir yol izliyorlar. Güvenlik denilince daha çok ekonomik istikrar ve refah anlaşılıyor. Liderleri, halklarını ticaret ve rekabette haksızlıklardan koruyarak zenginleşmeyi vaat ediyorlar. Ekonomik sektörlerde stratejik devlet müdahaleleri ile insan sermayesine ve teknolojiye yatırım yapıyorlar.
  3. Seçici kurumsallaşma: Bu ülkeler, demokrasiyi, muhalefeti, basını, sivil toplumu zayıflatırken, ekonomik kurumları (mülkiyet haklarını, sözleşme yaptırımlarını, inovasyon teşviklerini) güçlendiriyorlar. Yani lideri “devleştirmek” için tüm kurumları zayıflatmak yerine ekonomi, teknoloji ve eğitim gibi seçilmiş alanlarda yüksek kaliteli kurumlar inşa ediyorlar.
  4. Nitelikli teknokratlar: Bu ülkeler bürokrasilerini meritokratik ilkeler üzerine inşa ediyorlar. Singapur'daki yüksek maaşlı, liyakate göre atanmış bürokratlar ve Çin'in teknokrat yöneticileri buna örnek.
  5. Hızlı, esnek, pragmatik politikalar: İdeolojik katılık yerine "işe yarayan şeyi yap" anlayışını benimsiyorlar. Mesela Deng Xiaoping’in “Kedinin rengi değil, fare yakalaması önemlidir” sözü, Çin'in pragmatik yaklaşımını özetliyor.
  6. Güçlü merkezi yapı ile uzun vadeli planlama: Demokratik sistemlerdeki kısa vadeli seçim döngülerinin aksine, bu rejimler onlarca yıllık kalkınma planları yapıp uygulayabiliyorlar.
  7. Rekabetçi baskı ve öğrenme: Bu ülkeler gelişmiş ülkeleri "yakalama" motivasyonuyla hareket ederek, gelişmiş ekonomilerden teknoloji ve yönetim pratiklerini etkin şekilde kopyalıyorlar.

Görüldüğü üzere otoriterliğin sağladığı bazı kolaylıklar olsa da ekonomideki başarıları doğrudan “baskıcılığa” hamletmek çok mantıklı değil.

Zaten baskıcı rejimlerde kalkınmanın sürdürülebilirliği konusunda önemli sorunlar var.

Sanayi toplumunda sopa ya da havuçla iyi motive edilen topluluklar sıkı çalışıp iyi organize olabildikleri için verimli üretim yapabiliyorlar. Ama hür fikirler ve yaratıcılığın belirleyici olduğu bilgi toplumunda aynı performansı göstermeleri kolay görünmüyor.

İnovasyon için gereken eleştirel/sorgucu düşünce ortamı ile siyasi kontrolü telif etmek çok zor.

Tabi bir de siyasi meşruiyetin neredeyse tamamen üzerine dayandırıldığı ekonomik büyüme yavaşladığında, bu ülkelerin büyük krizlere girmesi kaçınılmaz.

Küresel rekabette geri düşmemeleri için güçlendirilen, güçlendikçe özerkleşen girişimciler küresel birer aktöre dönüşüyorlar. Giderek kendi devletlerinin kontrolünden azade kalan girişimcilerin zamanla siyasi reformlar için bastırıp dengeleri değiştirmeye çalışacakları aşikâr.

Hulasa, otoriter rejimler belirli şartlar altında ekonomik başarılar gösterebilseler de, bu başarının sürdürülebilirliği çok şüpheli.

Çin'in bugün yaşadığı teknolojik inovasyon zorlukları, bilgi ekonomisinde özgür düşüncenin önemini gösteriyor.

Kalıcı ve sürdürülebilir kalkınma için, ekonomik kurumların yanında siyasi kurumların da güçlendirilmesi, hesap verebilirliğin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması gerekiyor.

YORUMLAR (15)
15 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.