Bir kişinin güvende olmadığı yerde hiç kimse güvende değildir
Ümraniye'de motosiklet hırsızlığı suçundan yakalanan şüphelinin, yaşanan arbede sırasında silahla ateş etmesi sonucu polis memuru Şeyda Yılmaz şehit oldu.
Şehidimizin ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde tören düzenlendi. Tüm Türkiye yasa boğuldu. Artık gidenin ardından öylece bakakalmak, sıradaki kötülüğün hangimizin başına gelebileceği düşüncesi, her gün ekranlarda gördüğümüz en akla hayale sığmaz cinayetlerin seyri olağan oldu.
Daha 19 yaşında bir genci suç makinesi haline getiren vahamete mi yanalım, yoksa 26 suç kaydı bulunan bu gencin elini kolunu sallaya sallaya sokaklarda gezmesine, suç işlemeye devam etmesine ve gencecik bir polisimizi şehit etmesine mi? Nereden tutsan elde kalır. Bu çok acıklı bir hal, bu en acıklı hal.
Suçlarının içinde cinsel istismar da bulunan bu insanın ıslah edilmeden öylece sokaklara bırakılabilmesi nasıl bir anlayıştır mesela? Her geçen duyduğumuz bu ahlaksız suçtan yargılananlar nasıl öylece bırakılıyor?
Yeri gelince -senelerdir- her türlü hukuk sürecinin tüm tuşlarına basılmasına rağmen içerde olanları, yargılanmaları zerre hassasiyet dahi gözetilerek içeride tutulanları düşününce insanın umudu, en çok da çocukları evlatları için olan umudu azalıyor.
Önlem değil, ağıtı biliriz.
Bu elim olayın sonrasında daha önce pek de görmeye alışkın olmadığımız görüntüler geldi ekranlara. Zanlının siyah çöp poşeti giydirilmiş halde, kadın polislerin kontrolünde, Hayvan Durum İzleme Amirliği'ne bağlı hayvan taşıma aracına sevk edilme görüntüleri bunların ilkiydi. Elbette bu kadar öfke duyduğumuz birisine hakaretamiz muamelenin her türlüsü şarttı. Halkın, hepimizin kalbinde de bir “oh olsun” sesi de yükseldi… Ancak…
“Kamu görevlisini görevinden dolayı kasten öldürme” suçundan tutuklanan şahsın bundan sonra ne yaşayacağından çok, geride ne bıraktığı, bizim hal-i pürmelalimiz, tekinsizliğimiz, güvensizliğimiz daha büyük bir vakıa.
Şeyda Yılmaz vatanı uğruna feda olurken, geride bir bilinçlenme, gerçek bir adalet temini bırakmazsa asıl bu ülkeye bin kere yazık olur. Ne o sefilin bir hayvan muamelesi görüyor olduğuna atıf bizim acımızı ve endişemizi dindirir ne de üzerine geçirilen çöp poşeti biz de başka bir duygu uyandırır.
Hayvan demişken, onların potansiyel suçlu olması ve zarar verecek olarak düşünülmesi adına canhıraş çıkarılan yasa, sabahtan akşama hiç görmediğimiz yoğunluktaki meclis mesaisi, bu suçluların elini kolunu sallaya sallaya sokaklarda salınmaması için neden çıkmıyor?
26 sabıkası olan birisinin hapiste olmaması kimi uykusunda rahat uyutabiliyor? Bu şehidin hakkını nasıl arayacağız biz, zanlısı gibi nice insan sokaklarda dolaşıyorken? Bu sorularımızın muhatabı var mıdır?
Hatırlayalım 3 sene önce… 22 sabıkası olan bir başka suç makinesi Emrah Yılmaz, metroda tartıştığı bir bayana bıçak çekmişti. Peki gayet ciddi suçlar da işlemiş olan Yılmaz bu kadar sabıkasına rağmen nasıl aramızda serbest dolaşabildi?
Uyuşturucu kullanma, uyuşturucu ticareti, cinsel istismar, yaralama, hırsızlık… 20li-30lu yaşlara bu kadar suçu sığdırabilen birisi -yarım kalmış hukuk bilgimle dahi söyleyebileceğim kadarıyla- bu suçlardan birisini dahi işleyen bir mahlukun dışarıda el kol sallaya sallaya gezebiliyor olmasını nasıl izah edeceğiz.
Hukuk nerede başlayacak, nerede bitecek.
Cezanın caydırıcılığı hiçbir şekilde vuku bulmuyor ki bu insanlar kısacık ömürlerine bunca konu başlığını sığdırabiliyor.
Bir kişinin güvende olmadığı yerde hiç kimse güvende değildir.
Hırsızlık, uyuşturucuyu da geçelim çocuğa cinsel istismar, cinsel taciz, 2 adet kasten yaralama gibi suçların sicilinde olduğu birisi dışarıdaydı. Yineliyorum. Bu adamın dışarıda nasıl da geziyor olabileceğinin hesabını biz kime soracağız? Kim bizi muhatap alıp cevap verecek.
Koruma ordularının arkasında, geçeceği yolların saatler önceden boşaltıldığı, tüm yakınlarının korunması için her türlü önlemin en ince detayına kadar belirlendiği bir ülkede… Hatta tüm bürokraside bir şahıs adına paranoya düzeyinde al gülüm ver gülüm hassasiyetlerinde ince ince her noktaya bakılırken, biz sıradan vatandaşın, bu çocukların, bu genç kızların varlığını korumaya artık kim muktedir olacak
Artık hak aramanın daha çok sosyal medya ve ekranlar aracılığı ile vuku bulduğu dünyada bu konuda en büyük sorumluluk -maalesef- biz vatandaşlara düşüyor.
Toplumsal farkındalık oluşturmak, mağdurlarla dayanışma ağı kurmak ve suçluların en ağır cezayı alması için siyasetçilere, hukuka, sisteme karşı baskı oluşturmak mecburiyetindeyiz.
Şu tarihsel bir gerçektir ki caydırıcı bir gücün, kamu adına devlet gücünün haksızlıkları ve suçları önlemede etkisiz kaldığı toplumlarda ya halk ya da halkın adına hareket ettiğini iddia eden başıboş oluşumlar ceza ve adalet sistemini kendilerini tesis etmeye kalkar ki işte o an önü alınamaz bir kaosun başlangıcıdır.
Birey olarak sorumluluk almayı öğrenmeliyiz. Unutmamalı ki en basit kural ihlali de suça eğilimdir. En ağır suçları işleyebilmiş birisini hoş görmek ancak ahmaklıktır. Bu olanlara tahammül
etmemiz de hem kendimize hem topluma karşı yapılmış bir insafsızlıktır.
Sistem baştan çok bozuk. Umudumuz azalmıyor, bitti sanki…