Kınama ve konfor arasında yok olan Gazze

Antalya Diplomasi Forumu sona erdi. Salonlar doldu, kameralar açıldı, protokol listeleri tamamlandı. Dünya liderleri, dışişleri bakanları ve akademisyenler “parçalanmış bir dünyada diplomasiyi yeniden sahiplenmek” için bir araya geldi. Ama ne tuhaftır ki, bu sahiplenmenin en çok ihtiyaç duyulduğu yerde, yani Gazze’de hâlâ ateş vardı. Salonda kınama vardı, Gazze’de kan...

Bu tür forumlar, diplomasinin yorgun düşmüş bedenine bir tür moral desteği gibi sunulur. Ama diplomasi, artık eski diplomasi değil. Artık masa başında şekillenen değil, ekran başında yıkılan bir dünyadayız. Anlık görüntüler, can çekişen çocuklar, bombalanan hastaneler... Hepsi, diplomatik nezaketin filtrelerinden geçemeyecek kadar çiğ, fazla hakiki.

Forumun en dikkat çekici konuşmalarından biri, Amerikalı iktisatçı Jeffrey Sachs’a aitti. Akademik kredisi yüksek, sistemin içinden gelen bir isim olarak, söylemi alışıldık diplomatik çerçevelerin dışına taşırdı. “Eğer ABD’nin desteği olmasaydı, İsrail Gazze’de soykırım yapamazdı” diyerek, yalnızca İsrail’i değil, onu ayakta tutan küresel destek ağını hedef aldı. O anda salonda soğuk bir sessizlik oluştu. Çünkü ilk kez bir Batılı, bir akademisyen, üstelik forumun davetlisi olarak, sistemin ta kendisini ifşa etmişti.

Sachs’ın sözleri sosyal medyada hızla yayıldı. Hakkındaki bilgilerimiz ne olursa olsun Sachs, bir şeyi açıkça ifade etti: “İsrail’in Gazze’de yaptıkları yalnızca kendi iradesiyle değil, Batı’nın pasif onayıyla mümkün oluyor. Ve bu onay, yalnızca siyasi değil; ekonomik, diplomatik ve medya düzeyinde de örgütlü.”

Kendisini ve geçmişini bilenler için söyledikleri siyasi bir pozisyon olabilir. Ancak Gazze’den bakıldığında, bu sadece çıplak bir gerçek. Mesele Sachs’ın kim olduğu değil, kimsenin yüksek sesle söyleyemediğini, sistemin içinden birinin söylemiş olması. İşte bu yüzden o salonda yankılanan cümle, sadece İsrail’e değil, Arap dünyasına da Batı’ya da ve aslında sessiz kalan herkese yazılmış bir nottu: “Bu soykırım, sadece işleyen ellerin değil; durmayı seçen ellerin de ortaklığıdır.”

Katar, diplomatik sahnenin en ezber oyuncusu artık. Kınama cümlelerini öyle net, öyle vurgulu söylüyor ki, bir an için gerçekten bir şey olacağını sanıyorsunuz. Ama o cümle, daha yerine oturmadan buharlaşıyor. 3 Mart 2025’te Katar Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in Gazze’ye insani yardım girişini durdurma kararını bir kez daha şiddetle kınamıştı. Bu eylemin uluslararası insancıl hukukun ve Cenevre Sözleşmesi'nin açık ihlali olduğunu belirterek üstelik.

Aynı şekilde, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı da ateşkes anlaşmasının Gazze için “son şans” olduğunu söyleyerek dikkat çekici bir uyarıda bulundu. Ancak bu açıklamalar, her zamanki gibi diplomatik metinlerin dışına taşmadı.

Çünkü Katar’ın Gazze için kurduğu her kelime, arkasında bir Amerikan üssüyle, bir İngiliz bankasıyla ve bir enerji mutabakatıyla gölgeleniyor. Dünya enerji piyasasında büyük bir oyuncu olan ülke, yalnızca bölgedeki krize değil, küresel dengelere de dokunabilecek güçte. Fakat Gazze için yapabildiği en yüksek şey hâlâ bir paragraf. Söz var; ama icraat yok. Kınama var; ama kırılma yok.

Birleşik Arap Emirlikleri, Avrupa’nın bankalarını satın alabiliyor, Fransa’nın silah şirketleriyle ortaklık kurabiliyor, Batı'nın vitrinine taş gibi paralar akıtabiliyor. Ama Gazze’de akan kan karşısında yalnızca “derin endişelerini” belirtiyor. Onlar için Filistin belki sadece bir yük; daha doğrusu, imajı bozan bir parantez.

Ürdün, Mısır… coğrafi olarak en yakın olanlar. Ama en uzak refleksi verenler. Refah Sınır Kapısı, artık bir koridor değil, sanki bir duvar. İçeride insanlar açlıktan ölürken, dışarıda bu kapının önünde, günlerce bekleyen yardımlar biriktikçe diplomasinin yetersizliği daha da belirginleşiyor.

Tüm bu ülkelerin ellerinde imkân var, para var, nüfuz var, diplomatik kanal var. Ama o eller Gazze’ye uzanamıyor da yalnızca kınamaya kalkıyor. Kimi zaman bu eller, İsrail’le yürütülen enerji iş birliklerine kimi zaman ABD ile yapılan stratejik anlaşmalara sıkı sıkıya bağlı kalıyor. Bu kınamaları ne zaman yapsak “sizin bilmediğiniz şeyler var”, “ülke yönetiyoruz ülke” sözleriyle aksiyon alınamıyor. Kına kına kına… Yapılması gereken her yaptırım “dengesizlik” yaratır korkusuyla rafa kaldırılıyor.

Bir zamanlar sömürgeci devletlerin karşısında duran bu coğrafya, şimdi kendi suskunluğunun sömürgesi olmuş durumda. Hareket yok, güç var; ama irade yok. Ve Gazze, bu iki yokluğun arasında, yalnızca Allah’a emanet… Gitgide yok oluyor… Gözlerimizin önünde, biz yaşarken.

Çünkü mesele artık sadece Gazze değil. Mesele, bir coğrafyanın kendine ait her şeyi öfkesini, hafızasını, vicdanını yitirmesi. Bir zamanlar halkların onuru sayılan direnişler, boykotlar şimdi sadece siyasi hesapların figüranı. Bir zamanlar haysiyetin dili olan diplomasi, şimdi yalnızca imaj yönetimi. Arap başkentlerinde halklar suskun, yönetimler işlevsiz. Ve Gazze bu suskunluğun yegâne çığlığı olarak kalıyor.

Antalya’da düzenlenen forum, her şeyiyle eksiksizdi. Katılım yoğundu, konuşmalar özenliydi, başlıklar etkileyiciydi. Sadece bir eksik vardı: Gerçek. O gerçek ki, Refah Sınır Kapısı’nın önünde bekletilen yardım konvoylarında, bombalanan okullarda, yıkılmış evlerin altında can çekişiyordu.

Bırakın artık bu kınamaları. Diplomatik jargonun ötesine kulaç atamayan sığ sularda yüzmek artık bu. Gazze, bir siyasi pozisyon olmaktan öteye geçemiyor; bizim için hala bir insanlık meselesi.

Hasılı uluslararası platformlarda kurulan bu tür kürsüler, çoğu zaman yalnızca faillere meşruiyet üretmenin rafine yolları olmaktan öteye geçemiyor. Savaş suçlarının tartışıldığı yerde, savaşın sponsoru baş köşeye oturabiliyor. Bakmayın, diplomasiye biçilen bu yeni kostüm, daha çok suskunluğun protokolünü yazmakla ilgileniyor. Bildiri yayımlanıyor, basın açıklaması yapılıyor, çay molasında karşılıklı gülümsemelerin biri bin para.

Fakat Gazze’nin, Yemen’in, Sudan’ın kanı henüz kurumamışken, bu çabaların adı diplomasi değil, belki sadece kurumsallaşmış inkâr olabilir.

YORUMLAR (24)
24 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.