Kötülük mü yok edilmeli? Kızıl Goncalar mı?

Nobel ödüllü yazar Alexander Solzhenitsyn’in güzel bir sözü var “İnsanların tamamen iyi ya da tamamen kötü olduğunu düşünmek daha rahat. Ama iyiyle kötüyü ayıran çizgiyi bulmak istediğinizde, bu çizgi her insan kalbinin merkezinden geçer.”

İnsanlık her zaman iyi ve kötünün ayrımında kalmıştır. Acıdan, korkudan, hayal kırıklığından, aşağılanmaktan, üzüntüden, gücenmekten, istismardan, adaletsizlikten, şiddetten, vahşetten ve hayatın bizim için hazırladığı diğer olumsuz şeylerden oluşan “kötülük” hakkında oldukça tecrübesi ve bilgisi vardır.

Habil ve Kabil anlatısından, ödenmemiş borçların anlatıldığı ilk çivi yazılı tabletlere, Gılgamış Destanı’ndan ve Odysseia’ya kadar tüm kültür ve medeniyetlerde kötülük başroldedir. Hiçbir trajedide, romanda, hikâyede -büyük bir aktör olarak- kötülükten bahsedilmeyen bir Dante, Shakespeare veya Goethe eseri yoktur. Kötülük tarihte değişmez bir sabittir. Aynı zamanda doğasını ve nedenlerini, neden var olduğunu ve ona nasıl karşı çıkılabileceğini araştıran din ve etik çalışmalarının da baş konusudur.

Doğru ve yanlışın, iyi ve kötünün temel ayrımı kaygan bir yokuştan kolayca utanca, suç işlemeye, ihanete ve öfkeye doğru kayabilir. Gerçeğin kendisiyle yüzleşmek, onu yapı bozuma uğratarak yeniden inşa etmeye çalışmak ve kopmuş bağlantıların yeniden birleşmesi görmezden gelmeyi değil, olgunlukla yüzleşmeyi, kabullenebilmeyi ve bunun için gereken cesareti toplamayı gerektirir.

Uzun bir giriş oldu fakat konuyu şu -bir süreliğine de olsa- yasaklanan diziye getirmek istiyorum. Ortada birilerinin kutsallarına, kutsal değerlerine dokundurduğu çok açık bir iş olduğu belli olan bir yapım var. İnsan hayret ediyor…

Şule Yüksel Şenler kitaplarının dizilere olan uyarlamasını hayranlıkla ve teveccühle izleyen “neredeeen nerelere geldi Türkiye” diyerek sevinen insanlar güneşin aydınlatmadığı diğer tarafa neden “kutsal” diye bir etiket yapıştırarak gün yüzüne çıkmasına engel olmak istiyor; anlayabilmiş değilim.

Dini koruyor gibi görünürken aslında dinin tamamen kendisine zarar veren bu anlayıştan uzak durulması gerektiği hala daha kimsenin gündemine aldığı bir erdem olamadı. Vahye birebir muhatap olan insanların arasından münafıklar çıkmış ve Allah bununla alakalı olarak bizzat Peygamberini uyarmış. Sizin yaşadığınız toplumda dini bu şekilde ifsat edebilen insanlar, oluşumlar olamaz mı? Olur, oldu.

Nietzsche’nin de güzel bir sözü var. Malum ben yazılarımda alıntı kullanmayı çok severim. Diyor ki “Canavarlarla savaşan kişi, bu süreçte bir canavara dönüşmemesine dikkat etmelidir. Uçuruma uzun süre baktığında uçurum da sana bakar.”

Ülke maalesef tedrici olarak her bir farklı vatandaşını gadre uğratmış, incitmiş, zarar vermiş bir ülke. Güç kimin eline geçtiyse başlarda ortak bir demokrasi vaadi de olsa bir süre sonra kendi tebaasının öncüllüğüne soyundu. Bir zaman en çok mağdur edilen muhafazakâr kadın tipolojisi dahi gücün ibresi kendi tarafına döndüğünde kendisi gibi düşünmeyen diğer muhafazakâr bireye hakaret edebilecek, aşağılayabilecek gücü kendisinde gördü. Demek ki ortada total bir ahlaktan değil, Makyavellist bir bencillikten söz ediyoruz. Edelim.

Halep oradaysa arşın burada. Kötülük bireye ait bir kavram olsa da bir araya gelindiğinde organize bir hale dönüşür. Her birimiz bunu zaman zaman müşahede de ettik. Diziye konu olan olaylar hiç yaşanmamış olaylar mıdır, yaşanmış olma ihtimali olmayan olaylar mıdır ya da? Elbette herkesin bu sorulara verdiği ortak bir cevap var. Toprak altına gömerek kutsalları koruyamazsınız. Kutsalları kötülüğün kendisiyle hangi cenahta olursa olsun, her şeye rağmen yüzleşirseniz korursunuz.

Dizideki karakterlerin ve olayların gerçekliği gibi, zorlu durumlarda seçimlerimize rehberlik edecek açık bir ahlaki pusulaya sahip olmak gereklidir ve bu ahlak dinin sarsılmaz koşullarındandır. Beklentilerimiz, gerçeklik varsayımlarımızla her zaman tam olarak örtüşmeyebilir. Muhafazakâr kitlenin bu durumu acilen kabullenmesi gerekli bir defa. Senin gibi olduğunu sandıklarının içinde de kötüler var, hep olacak. Sen bunları “ben gibi duruyor, bana benziyor, bizden…” diyerek koruyamazsın, bir menfaat icabı da koruyamazsın. Sen bu kötülükleri sabahın nuruyla dünyayı aydınlattığı gibi aydınlatmak zorundasın.

“Gerçeklerin açığa çıkacağı o gün.” 68-42

Bir zaman ülkenin diğer cenahının yaptığı o bilinçli kötülükleri anlatan dizilere nasıl alkış tuttuysak, aynı şekilde bu tarafın da tüm ispatlı kötülükleri, hikayeleri, mağduriyetleriyle de yüzleşecek ve onları açığa çıkaracağız.

Şayet derdiniz “aman din, dindarlık algısı zarar görmesin” düşüncesiyse eğer bu dinin ihya edilmesi için en gerekli metot kötülerin ve kötülüklerin elenmesi, ahlaksızlıkların faş edilmesidir. Nereden kimden olursa olsun, adaletle, hakla ve hakkaniyetle gerçeğin peşinden koşmak, menfaatlerin çanına ot tıkasa da koşmak, istisnasız olmaktır.

Bu ülke kötülüğü azaltmak ve hatta belki de ortadan kaldırmak, ahlaki bilinci öncelemek için eğitime ve sarsılmaz kurallara, bilim ve teknolojiye, anayasanın şaşmaz ilkelerine yatırım yapmalıdır. Ancak bu durumda gelişmeyi umabilir.

Din de bu sarsılmaz temel üzerinde yükselir. “Emin Olunan”ın ellerinde yükseldiği gibi.

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum