Terazi farklı, yöntemler aynı...

Türkiye siyasetinde “mağduriyetlerin tarihi” bir döngü gibi sürekli kendini tekrar eden bir manzara sunar. Politik tarih sahnesinde, dönem dönem değişen aktörler olur; ancak değişmeyen tek yazgı, güç sahiplerinin zamanı gelince muhaliflerini bertaraf etme yöntemleridir.

Özellikle Türkiye’nin modernleşme sürecinde, devletin resmî ideolojisi dışındaki kimlikler için varlık göstermek başlı başına bir mücadele haline geldi. Hafızaları tazeleyelim; Tek parti döneminden 28 Şubat’a kadar, İslami kimlik taşıyan insanlar sistemin dışına itildi. Başörtülü öğrencilerin eğitim hakları ellerinden alındı, kamu görevlileri kıyafetlerinden ötürü işlerinden oldu, dindar akademisyenler üniversitelerden uzaklaştırıldı. İnançlarından ödün vermeyenler, türlü bahanelerle mesleklerinden edildi, fişlendi, “irtica” yaftasıyla susturulmaya çalışıldı.

Cumhurbaşkanının siyasi kariyeri, işte tam da böyle bir düzenin gölgesinde şekillendi. Belediye başkanlığı döneminde okuduğu bir şiir nedeniyle hapse atıldı, siyasi yasaklarla önü kesildi, partisinin kapatılması için yargı mekanizması seferber edildi. O yıllarda iktidar bloğu, onu ve onun gibi yükselmek isteyenleri durdurmanın yollarını arıyordu...

Zaman, devranını döndürdü ve rüzgâr, bir vakit savrulanları başka diyarlara taşıdı. Tarih, kendi ironisini sahneye koyarken, dünün mazlumları bugün ve çok uzun zamandır kürsüde söz söyleyenler oldu. Bir zamanlar terazinin eğri durduğunu haykıranlar, bugün o teraziyi eline tıpkı Themis gibi aldı. Değişen yalnızca isimler, cübbeler, mühürler oldu. Yöntemlerse eski bir hikâyenin yeni perdeleri gibi, hafızası kuvvetli olanlar için fazlasıyla tanıdık bir gölge oyununa dönüştü.

Bu döngü yalnızca bir kişiye ya da bir döneme özgü değil. Türkiye’de siyasi yasaklar, akademik tasfiyeler, keyfi yargılamalar her dönemin değişmeyen unsurları oldu. Adnan Menderes’ten Deniz Gezmiş’e, Erbakan’a kadar pek çok isim, farklı zaman dilimlerinde farklı kesimlerin mağduru oldu. Her yeni iktidar, kendisinden önce baskı görenlerin haklarını savunduğunu iddia etti, ancak zamanla benzer yöntemleri kendi lehine kullanmaktan çekinmedi.

O dönem, siyasi iklimin belirlediği kurallar sertti ve Erdoğan’ın seçilmemesi için devletin pek çok kurumu seferber edildi. Yargı, adeta bir Demokles’in kılıcı gibi tepede tutuldu, adaylık süreçleri engellendi, parti kapatma davaları siyasi bir silaha dönüştü.

Fakat tarih, her zaman unutkanları cezalandırır. Bir dönemin mağdurları, zamanla düzenin mimarlarına dönüşebilir ve kendilerine karşı kullanılan yöntemleri bu kez başkalarına yöneltebilir. Artık kimse iktidar cenahından bir ismin geçmişini, aldığı kararları, uygulamalarını sorgulamıyor. Oysa gerçek adalet, yalnızca iktidara yakın olana değil, herkese eşit mesafede duran bir sistemle mümkün…

İktidarın ve gücün el değiştirdiği her dönemde, mağduriyetlerin sesi yükselir. Ancak iktidar koltuğuna oturunca bu sesler, zamanla kısılmaya, hatta unutulmaya yüz tutar. Geçmişin izleri ancak unutulmazsa, adaletin gerçekten tesis edilmesi mümkün olabilir. O da olmadığına göre aynı sahneleri uzun zaman izlemeye devam edeceğiz. Belli ki.

Bugün, hukukun bir denetim mekanizması olarak değil, siyaset mühendisliğinin bir aracı olarak kullanıldığı fikrini zihinlerimize kazıyan dair en güncel örnek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diploma meselesidir. Yıllardır siyaset sahnesinde olan, kamu görevlerinde bulunan, ülkenin en büyük şehrinin belediye başkanı olan birisinin eğitim geçmişi üzerinden tartışmaya açılması, aslında doğrudan bir kişinin yeterliliğini sorgulamaktan ziyade, onu siyasi arenadan uzaklaştırmaya dönük bir girişim elbette. Oysa iktidar çevresinden pek çok ismin eğitim durumu, akademik unvanları ve geçmişleri hiçbir zaman bu kadar titizlikle incelenmedi. İncelendiyse de biz bilmiyoruz. Halep oradaysa arşın burada.

20 yıl öncesine dayanan bir konunun bugün bir yerel yöneticinin önüne engel olarak konulması, sadece hukuki değil, aynı zamanda siyasi bir hamle. Eğer bir ülkede hukukun temel amacı yalnızca belirli isimleri denetlemek, belirli kişileri ise koruma altına almaksa orada büyük bir yanlış anlaşılma var demektir. Bizler de yanlış anlaşılmaların giderilmesi için yazıyoruz. Çekincesiz.

Bu çifte standart, yalnızca bir kişiye ya da bir gruba zarar vermiyor, aynı zamanda hukukun güvenilirliğini de aşındırıyor. Eğer gerçekten şeffaf bir yönetim ve adil bir siyaset anlayışı hedefleniyorsa, hukukun tüm aktörler için eşit işlemesi gerekir. Aksi takdirde, güç el değiştirdiğinde bu mekanizmanın nasıl kullanılacağını tahmin etmek zor olmaz.

Bizi de korkutan bu. Yapılmaması gereken hamleler bunlar. Ne iktidara bir kazanımı olan ne de muhalefete bir kaybettirişi olan. Zedeleyici işler…

YORUMLAR (13)
13 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.