Siirt’te kitap ferahlığı

Kitap fuarı vesilesiyle gittiğim Siirt’te şehrin barış adası olduğunu bir kez daha fark ettim. Kitaba gösterilen rağbet şehrin ilim ve irfanla dolu geçmişine götürüyor insanı. Başta Tillo’da medfun İbrahim Hakkı hazretleri ve Baykan’da makamı olan Veysel Karanî hazretleri olmak üzere bölgenin manevi iklimini oluşturan nice alimlerin velîlerin ruhunun şehirde yaşadığını gözlemek ümit verici.

***

ABD vatandaşlarını uyarmış gitmeyin oralara diye, ama gelseler, Tefekkür Tepesi’ne çıkıp bir talebenin ilmine ve ahlakına olan muhabbetinden, günün ilk ışıklarını hocasının kabrine, hem de başucuna düşürmek için hazırladığı inanılmaz astronomik düzenlemeye şahit olsalar, gönülleri genişler.

Kaldığım yer şehrin biraz dışındaydı, pencerenin uzak ufuklarında okul için yola çıkmış çocukları görünce sabah yedide dışarı çıktım ve öğrencilere karıştım. İlkokul ikiye giden Berivan Özlem Kader ve Rojbin dörtlüsü at kuyruklarını iki yana sallayarak tahmini bir hesapla en az bir kilometredir yürüyorlardı. Onlara refakat eden hiçbir büyükleri olmadan, birbirlerine emanet edilmiş olarak, arabaların üzerlerine yürüdüğü caddelerden geçerek hem de. İnsandan yana bir güvensizlik yoktu demek ki ailelerde. Ekose etekleri, küçücük hırkaları, pırıl pırıl botları ve rengarenk saç tokalarıyla kendinden emin, Kürtçe konuşan kızlar. Selamdan sonra İstanbul’dan geldiğimi duyunca ürperdiklerini hissetmedim değil. Doktor, avukat öğretmen olmak istiyorlardı ama öyle Kafdağı’nın ardında okuyarak değil, bildikleri yerlerden, soludukları tanıdık havadan ayrılmadan.

***

Delikanlılar çıkıyor ara sokaklardan aksanlı bir Türkçe konuşarak, sonra büyük kızlar görünüyor okul yolunda. Esnaf açmış dükkanını, herkes işinde gücünde. Kadınların kimisi halıları silkelemeye başlamış bile. Fıstık ağaçlarından şehrin içine de dikselerdi ya, çiçeklerini temaşa etseydik.

Akşam Şırnak ve Batman gibi çevre illerin köylerinden Siirt’e okumaya gelen lise çağlarındaki kız öğrencilerle yurtta buluşunca daha çok onların konuşmasını istedim, çünkü öğrenecek çok şeyimiz var bu her şeyi gören duyan hisseden ama anlatma imkanı kısıtlı gençlerden.

***

Annesinin bir tek kitap bile okumamış olmasına üzülen ve bu konuda destek isteyen de vardı, ailesinin hala kızlar için tahsilin lüzumu hakkında ikna edilemediğinden yakınan da. Bazıları yaşadıkları cahillik, yoksulluk, kabalıklar ortamında kabuk bağlamayı öğrenmiş. Terör yenilecekse öyle geniş bir açıdan, iç içe geçmiş dairelere nüfuz etmek gerekiyor ki, göz göze gelmeden, bir hizada buluşmadan mümkün değil. Çatışma ortamlarından kaçıp gelenler çoktu, babaların can havli, kurtulsunlar diye getirip bıraktığı nice gençler.

***

“Batıdakilerin bizden nefret etmesinden, bizi potansiyel bir canlı bomba gibi görüp dışlamasından korkuyorum” dedi biri. Evlilik meselesi kafalarını karıştırıyordu, kitap okudukça muteber ve makbul bir kız olmaktan uzaklaşma ihtimali gencecik kalplerini yoruyordu. Anne dili Zazaca, Türkçe, Kürtçe, Arapça olan kızlar bir aradalığın eşsiz parıldamasını fark edebilseler de, hangi kimlikte yurtlanacaklar. Bir insanın aidiyet duyduğu bütün varlık alanlarının aynı anda değer görmesi ve bastırılmaması en doğal hak. Kütüphanesi olan bir haneden söz eden çok azdı, evlerinde bir kitaplık rafı isteyen, kendilerine ait mahrem ve özel bir alana ihtiyaç duyan, makus talihi yenmek için azimle yola çıkmış kızlara güvenle hedeflerine ulaşabilecekleri yolu açmak hepimizin sorumluluğu. Milli Eğitimin, valiliğin çabaları, kitap için dağıttıkları kuponlar çok değerli. Gönüllerince alabildikleri kitapların sevinci yüzlerine yansımış. Birbirimize el vermek gibisi yok.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum