717 at nerede?
İnsanlar tuhaf. Yemedikleri hayvanları beslemiyorlar.
Yeryüzünde hangi hayvanlar daha çok öldürülüyor derseniz, cevabı etini yediğimiz hayvanlardır.
Ya öteki nesli tükenen hayvanlar? Onlar çok öldürülmüyor mu?
Postu için tilkileri, ayıları, kaplanları, derisi için timsahları, dişi için filleri, boynuzu için gergedanları öldürüyoruz.
Öldürüp, postunu, derisini ya da dişlerini alıp ölüsünü olduğu yerde bırakıyoruz.
Fakat, öldürülen vahşi hayvan sayısının boğazlanan eti yenilebilir hayvan sayısına ulaşması mümkün değil.
İnsanlar, her yıl boğazladıklarından daha fazlasını üretiyorlar, besliyorlar.
Oysa öldürülen vahşi hayvanları kimse yerine koymaya çalışmıyor.
İstanbul’un adalarındaki atlar vahşi hayvanlarla eti yenilebilir hayvanların arasında bir konumda.
Etini kimse yemiyor. Fakat yazları faytonlara koşuluyor, böylece atların üzerinden bir gelir elde ediliyor.
(Gerçi Orta Asya’daki akrabalarımız at eti yiyor. Orta Asya’da daha çok at bulunmasında bunun rolü var mıdır? Araştırmak lazım.)
Adalar’da faytoncular atların bakımını, yaz mevsimde kazanacakları üç beş kuruş gelirin hatırına üstleniyor.
Adalardaki ahırlara yerleştiriyor.
Ahırlarda hareketsiz duran atların ayakları şişiyor, iltihaplanıyor.
Bazısı kendi kendine, bazısı hastalıktan daha çok da ruam hastalığından ölüyor. Bazısı öldürülüyor.
Üzücü bir durum.
İnsanlara, yeryüzündeki canlılara merhametle muamele etmek yakışırdı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi şehri bu perişanlıktan kurtarmak istedi.
Atla değil, motorla çekilen faytonlar icat edildi.
Eski faytonlar devam etse ama kışları işe yaramayan atların güzelce bakılması için bir çare bulunsa belki daha iyi olurdu.
Kimse atlara sormuyor ki...
Mamafih, Adalar’daki atların çektikleri eziyetin ortalıktan kaldırılması ada sakinlerinin hoşuna gitmiş görünüyor.
Bunların bir kısmı Adalar artık at fışkısı kokmadığı için memnun olmuş olabilir.
Her neyse, çözüm çözümdür. Şimdi atlar yok, faytonlar da yok.
Nerede atlar?
‘Nerede atlar?’ bir soru cümlesi.
Ama eksik. Yanına rakam koymak lazım.
‘100 at nerede?’ gibi mesela.
Koyuyorlar. Değişik versiyonlarını gördüm.
“397 at nerede” diye sormuşlar.
“717 at nerede” diye sormuşlar.
“900 at nerede” diye sormuşlar.
Rakamlar, yapılan hesaplara göre değişebiliyor.
Birkaç yerde atların nereye gönderildiklerine dair haberler okudum.
İstanbul Üniversitesi’ne ve Elazığ Fırat Üniversitesi’ne 20’şer at gönderilmiş. Belediyelere de gönderilmiş. Gönderildikleri belediyeler arasında Ak Partili de var, CHP’li de.
Kamuoyuna en çok yansıyan ve “100 at nerede” sorusunun siyasi hayatımıza dahil olmasına sebep olan Hatay Dörtyol Belediyesi’ne verilen atlar.
Hepsini buraya yazmak lüzumlu değil. Fakat, bazı atların üniversitelere gönderilmesi ‘üniversiteli at’ türünden çağrışımlara yol açmıyor değil.
Atlara, tarım il veya ilçe müdürleri takip edebilsin diye çip de takılmış.
Takip edilmiş mi atlar?
Şu anda bilmiyoruz.
“Atlar nerede” sorusu haklı bir soru. İnsancıl bir soru.
Acaba birileri kesip etini sattı mı atların?
Ya da kendisi kesmedi, kasaplara sattı.
Temenni edilmez ama mümkün bunlar.
Bence de araştırılsın. Atların akıbeti belli olsun.
Fakat dikkat etmek lazım. Sanki yeterince dikkat edilmiyor.
Soruyu “128 milyar dolar nerede” sorusuyla aynı tonda sormak verimli olmayabilir.
“900 at nerede?” sorusu “128 milyar dolar nerede” sorusunun dengi değil.
Hem maddi değer olarak hem de siyasi ağırlık bakımından.
“Ekrem İmamoğlu atları yandaşlarına peşkeş çekti” demek de zor.
Parti gözetilmeden dağıtılmış atlar.
Ayrıca, atların peşkeş çekilecek ölçüde maddi değer ifade ettiği zamanlar epey geride kaldı.
Yine de güzel iş böyle bir sorunun sorulması. İnsani yönü de var, hayvani yönü de var.