Adalet reformu Soma’yı kapsıyor mu?
Kuvvetler ayrılığı kaldırıldı. Kuvvetler yerlerinde duruyor fakat ayrılık gayrılık bitti.
Kuvvetler ayrılığı deyince hangi ‘kuvvetler’den bahsetmiş oluyorduk?
Yasamadan, yürütmeden, yargıdan.
Yasama dediğimiz, Meclis.
Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran iktidarlar yasama kuvvetini de elinde tutuyor. Şimdi çıkmadı bu durum. Geçmişte de böyleydi.
Bugün zayıflatıldı, iki şekilde.
Bir, Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle çok sık kullanılan bir yasama mekanizması geliştirildi.
İki, güvenoyu müessesesi kaldırıldı. Böylece Meclis’in yürütme üzerindeki yetkisi eksiltildi. Meclis, eskisine göre önemsizleştirildi.
Bazı vekiller için ‘milletvekili’ olmak yeterince fiyakalıdır. Mutludurlar vekil olmanın gündelik hayatlarına getirdiği kolaylıklardan.
Zaten mutluluk böyle bir şeydir onlar için. Ne mutlu onlara!
Yürütmede bir değişiklik oldu mu?
Evet oldu. ‘Yürütme’nin kuvveti de eksildi.
Yürütme, hükümet ve bağlı birimlerden oluşuyorsa eğer, o birimlerin sorun çözme, inisiyatif alıp karar verme ve uygulama kapasitesi düştü.
‘Talimat’ diye bir kelime, gelişti, sistemin karakterini belirler hale geldi. Artık herkes ‘talimat’ bekliyor.
Bir işi talimatsız yaparsan, bir meseleyi talimatsız çözersen ne olur?
En hafif tabirle terbiyesizlik etmiş olursun.
O yüzden, bir iş yapacağın zaman evvela talimat almaya çalışırsın.
Bir sorun kendi kendine bile çözülse, teberrüken, ‘Cumhurbaşkanımız’ın talimatıyla’ ibaresini kullanman icap eder.
Bir iş hallolsun da nasıl hallolursa hallolsun, ne sakıncası var ‘Cumhurbakanımızın talimatıyla’ demenin?
Yok bir sakıncası.
Fakat bu ‘talimat bağımlılığı’ yürütmeyi oluşturan unsurların total kapasitesini zayi ediyor. Teşebbüs kabiliyetlerini düşürüyor.
Talimat bağımlılığının yanı sıra, ortalıkta ‘talimat’ gibi dolaşan, ‘talimat’ın kaynağına yakınlıklarını şahsi işlerinde kullanan, kimi mezun kimi gayrı mezun, ‘yürütme’ye zammedilmiş bir zümre var.
Bu zümre yürütmenin geleneksel müesseselerine hulul ediyor. Hatta onların yerine geçiyor.
Ne kaldı ‘kuvvetler’den geriye?
Yargı kaldı.
Yargı ‘bağımsız’dı eskiden. Anayasada öyle yazıyordu.
Sonradan ‘bağımsız’ın yanına ‘tarafsız’ ilave ettiler.
Fakat, bir yere yazıldı diye bağımsız ve tarafsız olur musunuz?
Olabilseniz iyi de maalesef olamazsınız.
Yargıda bazı işlerin müdahalesiz, olayların akışı içinde mümkün mertebe adaletli yürüdüğü düşünülebilir. Bir suçlunun yakalanması, cezalandırılması, bir haksızlığın yargı yoluyla giderilmesi güzel şey.
Diyelim ki normal şartlarda işler böyle yürüyor.
‘Suçlu’nun devlet yetkililerine yakın olduğu, ulaşabildiği durumlarda hele de parasının gücünü kullanabilecek kadar zenginse işler ‘normal’ yürüyebilir mi?
(Parayı duyunca adamlara bir hal oluyor. Bir ara Rıza Sarraf coşturuyordu onları, yakınlarda da Sezgin Baran Korkmaz. Allah encamımızı hayreylesin.)
Ya da suçlunun ‘bizden’ mağdurun ‘onlar’dan olduğu durumlarda?
Ben bazen “Yargıç ‘bizden’ olmasın adil olsun” diyorum ama, yargıcın adil olması işe yaramayabiliyor.
‘Bağımsız’ ve ‘tarafsız’ yargıcı değiştiriyorlar.
Bir çok misal vardır. En yakın misal Soma’da 301 madencinin galiz bir ihmal ile öldürüldüğü facia.
Manisa Barosu Başkanı Ali Arslan diyor ki,
“Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi 2017'ye kadar deliller ve bilirkişi raporlarına göre kasıtlı ölüme sebebiyet demişti. Mahkemenin böyle karar vereceği anlaşılınca iktidar müdahale etmeye başladı. Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi savcısı ve üyeleri değiştirildi. Kararlar ‘bilinçli taksirle’ye döndü.”
“Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 5 üyesi de 'Kasıtlı ölüme sebebiyetten yargılanmaları gerekir' dedi ve kararı bozdu. Biz yeniden yargılama beklerken dosya Akhisar Ceza Mahkemesi'ne bir türlü gelmedi. Meğer bir tezgah oluşturuluyormuş. Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 5 üyesinden 3'ü değiştirildi. Yerine 3 bürokrat hukukçu atandı. Değişmiş üyelerle yeni bir karar verildi ve yerel mahkeme onaylandı.”
Şu anda 301 madencinin ölümüne ‘sebebiyet’ verenlerin tamamı serbest.
Mesullerin serbest bırakılmalarına sebebiyet verenler de, bıyığı olanlar bıyık altından, olmayanlar burun altından gülerek dolaşıyor.
Böyle bir durumda, edebiyatınız ne kadar kuvvetli olursa olsun... İstediğiniz kadar adalet mülkün temelidir deyin, Hz. Ömer’den misal getirin, istediğiniz kadar etrafta ‘Ömer’ arayın...
Hatta istediğiniz kadar ‘adalet reform paketi’ hazırlayın, toplumda adalet hissi uyandırabilir misiniz?