Alan razı veren razı
Bir alem var, cinler alemi gibi, tanımadığımız fakat varlığından haberdar olduğumuz, kitaplardan okuduğumuz, kendisine göre yöntemleri, gelenekleri, kanunları olan bir alem.
Uyuşturucu ticareti yapıyorlar mesela.
Dünyadaki uyuşturucu ticareti hacmi 300 milyar doları geçiyor.
Uyuşturucu ticaretinin Türkiye’deki kısmı 100 ile 140 milyar lira arasında tahmin ediliyor.
İşi ihaleyle tek bir şirkete versen şirket Türkiye’nin en zengini olur!
Birileri çalışacak bu piyasada. Kimi üretecek, kimi taşıyacak, kimi satacak, kimi rüşvet verecek, kimi rüşvet alacak, kimi göz yumacak, kimi içecek, kimisi de peşine düşüp yakalayacak.
Eh, bu ticaret devam ettiğine göre çalışıyor birileri...
Sadece uyuşturucu değil.
İhaleler yapılıyor memleketimizde.
Hepsi güle oynaya yapılmıyor. Bazısına iyi saatte olsunlar karışıyor.
Siyah zoruyla ihaleden feragat ediyorsun veya silah zoruyla fiyatını yüksek tutuyorsun, böylece eleniyorsun.
Borç-alacak piyasası var. Aksadığı zaman birtakım silahlı adamları devreye sokuyorsun. Çeklerini, senetlerini tahsil ettiriyorsun.
Faili meçhul piyasası var. Ölüm sipariş ediyorsun ve birileri senin siparişini yerine getiriyor.
Böyle acayip, böyle korkunç bir alem.
Nasıl adlandırabiliriz bu alemi?
Suç alemi diyelim mi?
Ya da mafya.
‘Sensin’ diye birini gösteremesek de, böyle bir alemin varlığı, çevremizdeki etkileriyle kendisini hissettiriyor.
Uyuşturucu yakalıyor polis. Bu iyi bir şey. Biz sıradan vatandaşlar, polisin görevini yaptığını gördüğümüz zaman, mesela hırsız yakaladığını, katil yakaladığını, bir cinayeti, bir saldırıyı önlediğini gördüğümüz zaman memnun oluruz.
Fakat, yakalanan uyuşturucu yakalanmayanların yüzde 10’u kadarmış. İstatistiki bir gerçek.
Demek ki yüzde 90 verimle çalışma devam ediyor.
Sedat Peker’in izlenme rekoru kıran videoları biz sıradan vatandaşların suç alemiyle bir takım devlet görevlileri arasında mevcut olduğu varsayılan ilişkiler hakkındaki fikirlerini tazelemiş oldu.
Hangi fikirler?
90’lardan kalma karanlık hatıralar. Mafya dizilerinden edinilen izlenimler. Fısıltı gazetesinde tedavül eden rivayetler.
Kıyamet kopacak gibiydi baştan. Düşünsenize, videoların izlenme sayısı 100 milyona yaklaşmış. Belki ben yazıyla meşgulken 100 milyonu da geçmiştir.
Yargı mümkün olduğu kadar sakindi. Kolay değil, iki taraf da çetin ceviz.
Medya da oldukça temkinli ve dikkatliydi. Çok azı müstesna iyi saatte olsunları rahatsız etmemeye özen gösterdiler.
İçişleri Bakanı Soylu’nun Habertürk’teki röportajında soru sorma mevkiinde olan gazeteciler oldukça ataktılar.
Soylu, bütün soruların sorulmasına müsaade etti. Fakat bir nevi ‘alan savunması’ yaptı, cevapların hududunu, istikametini kendisi belirledi.
Ortamı kontrol altında tutmaya muvaffak oldu.
Sanki verdiği mesajların ulaşmasını istediği asıl adres Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı.
Mesajlar yerine ulaşmış görünüyor.
Ertesi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan da MHP lideri Bahçeli de net ifadelerle Soylu’ya sahip çıktılar.
Böylece, iktidar siyasetinin içinde Soylu’yu hedef alan birileri var idiyse, onlar da bir netice hasıl edememiş oldular.
Faiz arttırılınca dolar düşüyor ya... Ona benzer bir etki yaptı Erdoğan’la Bahçeli’nin konuşmaları.
Piyasa bugün için yatıştı.
Fakat, ekonomide yapısal bir sorun varsa faizi düşürüp çıkararak sorunu kalıcı bir biçimde çözemezsin.
Sorunun kaynağına inmen lazım.
Ve ekonomide sorun var.
Suç alemiyle devlet arasındaki aslında hiç olmaması gereken ilişkiler de bir sorun alanı.
Bütün bu olan bitenler, soruşturulmayan iddialar, araştırılmayan vakalar, ‘dış güçler’ retoriğine boğulan istifhamlar, o sorun alanının var olmaya devam edeceğini gösteriyor.
Demek ki alan razı, veren razı.