Bir algı operasyonu önerisi
Arkadaşımız Zafer Acar sürekli yazıyor. Bundan sonra yapay zekasız bir hayat yok. Gidin, öğrenin, üretin.
Zafer Acar gazetemiz için ve ülkemiz için iyi bir imkan. Dünyada yapay zekayı en iyi bilenler arasında. Ben her yazısını okuyorum.
Son yazısında körler ve sağırlar için geliştirilen Bilgisayarlı Görme ve Doğal Dil İşleme ile ilgili son teknolojik gelişmeleri anlatmış.
Zafer hassas bir dil kullanmış, işitme ve görme engelliler diyor.
Ben de diyebilirdim. Fakat körlerin kendileri için kör kelimesini kullandıklarını gördüm. Sanki ‘engelli’ sözü onları daha çok rahatsız ediyor.
Yine de nezaket sebebiyle engelli demek doğrudur. Zaten ben tenkit için değil, kendi tercihimin menfi bir maksat taşımadığını belirtmek için söyledim.
“Çok rahatlıkla geliştirebileceğimiz bir yapay zeka modelini gözlüğümüze monte edilebilen bir kameraya yüklediğimizde karşıdan gelen insanları yüz tanıma sistemleri ile tanıyıp Doğal Dil İşleme ile kimin yaklaşmakta olduğunu kulağınıza fısıldayabiliyor. Tam konuşma mesafesine geldiğinizde size durmanızı ve selam vermenizi söylüyor.”
Muhteşem!
Günlük hayatımızda tırmanışa geçen nobranlığa karşılık ne kadar nazik bir yapay zeka davranışı.
Bizim buralarda yapay olmayan zekalar bile selamsız sabahsız geziyor!
Quantum bilgisayarları ayrı bir alem. Bir AVM dolusu bilgisayarın yapamayacağı işi yakında tek bir Quantum bilgisayarı yapacak.
Bir de robotlar çıktı. Beceremedikleri iş yok.
Üstelik mızmızlanmıyorlar, kapris yapmıyorlar, mobinge karşı dayanıklılar.
Bu ne demek? Zamanla insanlar çalışacak iş bulamayacak mı?
Evet, bazı insanlar bulamayacak.
Çünkü, ne yapay zekaya, ne tabii zekaya meylimiz var.
“El-Akıbetü li’l Mütteqiyn” deyip bekliyoruz.
Akıbet, yani gelecek, muttakilerindir.
Muttakiler kim?
Sakınanlar.
Asıl anlamı Allahu Te’ala’dan sakınanlar.
Fakat buradaki anlamı, çalışmaktan, yorulmaktan, kafasını kullanmaktan sakınanlar.
Tembeller.
Dünyanın başka yerlerinde başka uluslara mensup insanlar çalışsın, çalışsın, yapsın, bize satsın, biz kullanalım.
Zafer Acar da bu durumu görmüş.
“Gençlerimizde son zamanlarda gördüğüm şey çok vahim. Bilim insanlarına, bilim ve teknolojiye, yapay zekaya ilgi duyacaklarına, parası ve nüfuzu olan kişilere özeniyorlar, filmler ve diziler basit küfürler ve birbirinin tuzağını kuran sığ tartışmalardan ibaret” diyor.
Acar’ın eleştirileri doğru eleştiriler.
Fakat, bizim başka sıkıntılarımız da var.
Henüz robotlar, yapay zekalar ortalığı doldurmadan çekmeye başladığımız, daha basit, daha iptidai sıkıntılar.
Biz, bırakalım yapay zekayı, basit, insan emeğiyle yapılacak işlere yönelmekten bile sakınıyoruz.
Çıraklık neredeyse kalktı. Sanatkar yetiştiremiyoruz. Meslek öğretmiyoruz. Çivi çakmasını, cıvata sıkmasını bilen insanımız yok.
Lokantalarımızda, otellerimizde Suriyeliler çalışıyor.
Tamirhanelerimizde Türkmenler, çiftliklerimizde Afganlılar...
“Göçmenler olmasa fabrikada çalışacak işçi bulamayız” diyor fabrika sahipleri.
Bizim eve süt getiren çocuklar Afganlı mesela.
Bazen siparişlerimizi evimize Suriyeli kuryeler getiriyor.
Getirsinler. Bundan şikayetçi değilim.
O çocukları yabancı olarak da görmüyorum.
Benim şikayetçi olduğum, bizim çocuklarımızın ihmal edilmişliği.
Üniversitelerimiz çoğaldı. Bu, karşıdan bakınca iyi bir şey gibi görünüyor.
Fakat, vasıfsız üniversite mezunları yetiştiriyoruz.
Vasıfsız. Sizden masa başında boş boş oturmak için iş isteyen fakat iş bilmeyen.
İş sorduğunuzda üniversite diplomasını gösteren.
Bu, bir açıdan, gençlerimize yaptığımız bir kötülük.
Eğitim sisteminde reform yapmak isteyenler için boş, beyaz bir sayfa gibi duruyor bu gerçeklik.
Şimdi başlarsan beş-altı yıl içinde sonuçlarından istifade edersin.
Okullarında her hangi bir işten anlayan gençler yetiştir.
Sistem içinde itibarsızlaştırılan meslek eğitimine iade-i itibar yap.
Meslek sahiplerini ve onları istihdam edenleri teşvik et.
İstersen algı operasyonu yap, herkes meslek öğrenmenin değerli bir şey olduğuna inansın.
Ve hayatta ilk kez bir algı operasyonu memlekete faydalı olsun.
Ama var mı eğitimi düzeltmek isteyen?
Eğitimsizliği yüceltmek varken!