Biri Peygamberimiz’e saldırınca...
"Romanın sayfalarını çevirdikçe içimde bir öfke yükselmeye başladı. Okuduklarım rahatsız edici bir huzursuzluk duygusu veriyordu. Yarısına geldiğimde her şey açıklığa kavuştu. Sanki Rüşdi değer verdiğim her şeyi yağmalıyor ve kimliğimin en kutsal özünü soyuyormuş gibi hissediyordum. Söylediği her söz bana hitap ediyordu ve her şeyi kişisel olarak algılıyordum. Eve vardığımda, öfke, korku ve nefretle dolmuş taşıyordum.”
Bu cümleler Ziyaüddin Serdar’ın Cenneti Arayan Adam adlı bir açıdan ciddi bir arayışın öyküsünü içeren kitabından. (Mahya.)
Şeytan Ayetleri’ni okurken böyle hissetmiş.
Kitabında, romanın hangi yönlerinin bir Müslüman’ı saldırıya uğramış hissettirdiğini etraflıca anlatıyor Serdar.
Bu hisler, bir Müslüman entelektüeli neye sevk eder?
“Peki biz ne yapabilirdik? Telefonum sürekli çalıyordu. Dostlar ve tanıdıklar “Sen ne yapacaksın” diye soruyordu. Bunca söz ve sataşmanın sonunda kendimi kafese kısılmış tilki gibi hissetmeye başladım. Evin içinde sürekli geziniyor, kolektif bir İslami cevabı tartışmak için toplantılar organize etmeyi düşünerek dolanıyordum. Bir çıkış yolu göremediğimden serseme dönmüş haldeydim.”
“Sonra 14 Şubat 1989 geldi. O gün hafızama Sevgililer Günü olmasıyla değil, ölümle olan ilişkisiyle kazındı. Ayetullah Humeyni Rüşdi için yalnızca öldürme fetvası vermekle kalmamış, bir aydın olarak beni de işlevsiz bırakmıştı. Fetvada gizli olan husus Müslüman düşünürlerin kendi inançlarını savunamayacak kadar aciz oldukları önermesiydi.”
Niyetim 30 yıl önce verilmiş bir fetvayı tartışmak değil.
Fetvanın fıkıh kitaplarında bir karşılığı vardır muhtemelen.
Ama şu soru da anlamlıdır:
Kalemle, kitapla yapılmış böyle bir ahlaksızlığa karşı bilgelik ve hikmetle cevap veremeyince mütekamil bir cevap vermiş olur musunuz?
Serdar ve arkadaşları Müslümanca bir sorumluluk hissiyle, Müslüman entelektüeller olarak ne yapabileceklerini düşünmüşler.
Perviz Manzour “Müslüman aydınlar olarak vazifemiz Rüşdi’nin hastalıklı kitabının yapı sökümünü yapmaktır” demiş mesela.
Fetvadan sonra oluşan ortam onların çabalarının önemini azaltmış olabilir. Yine de gayret etmişler, bir yıldan fazla süren bir çalışma sonunda “Saptırılmış Tasavvur: Rüşdi olayından dersler” kitabını yazmışlar.
Fransa’da öğrencilerine Charlie Hebdo’da yayınlanan aşağılık karikatürleri gösteren öğretmenin başının kesilmesinin, Salman Rüşdi fetvasının Serdar ve arkadaşları üzerinde yaptığı etkiye benzer bir etki doğuracağını düşünmeye ne kadar müsaitiz bilmiyorum.
Yanlış mı buluyoruz? Yoksa sessiz mi geçiştiriyoruz?
Öte yandan, Serdar’ın anlattığı hisleri ‘ayne’l yakin’ biliyoruz.
Kur’an-ı Kerim’e, Peygamberimiz’e, sözle, yazıyla, çiziyle her saldırılışında tattığımız hisler.
Misliyle mukabele edecek halimiz yok. Bütün peygamberler bizim peygamberimiz.
Öfkeleniyoruz.
Bu doğru bir şey.
Hüzünlenmek de doğru.
Öfkelenip, almayalım şu Fransızların mallarını da diyebiliriz.
Diyoruz zaten. Guardian’da okudum. Katar’ın başkenti Doha’da Fransız mutfağının hakiki örneklerini sunmakla meşhur Le Train Blue restoranı ürünlerinin menşeini aceleyle değiştirmiş. Reuters’ta da Ürdün, Kuveyt ve Katar’da bazı süpermarketlerde Fransız bakım ürünlerinin raflardan kaldırıldığı yazıyor.
Türkiye’de de böyle bir kampanya ilan edildi.
Ama bunun her hangi bir derde deva olmayacağını da bilmek durumundayız.
Amerika, Rusya, İngiltere, Çin veya başka bazı ülkeler, bize karşı çok mu hayırhah? Hepsinin mallarını alıp kullanıyoruz?
Renault araban var, şimdi ne yapacaksın, hurdaya mı vereceksin?
Arabayı verdin diyelim, ÖTV’sini nasıl hurdaya vereceksin?
Bunları yaparsın. Hiçbir şey yapamamaktan iyidir.
Yapmakta ağır davrandığımız, hatta yapma kabiliyetini kaybettiğimiz şey, doğru bir İslam vizyonunu inşa etmek.
Daha kötüsü, onu temsil edememek.
İnşa edemediğin bir şeyi temsil de edemezsin zaten.
Yaptığımız?
Doğru cevabı vermek için gerekli olan zihinsel eforu sarf etme kapasitesinden -ki Ziyaüddin Serdar ve arkadaşları bunu yapmaya çalışmış- bilgiden, hikmetten, tefekkürden git gide uzaklaşmak.
Gitgide sığlaşmak.
İslam’ın yücelttiği değerlerden, kardeşlikten, merhametten, adaletten, ahlaka dair ne varsa hepsinden, bunların İslam’la irtibatını unutturacak şekilde sıyrılınca neye hizmet etmiş olursun?
Söyleyeyim.
Macron’un yapmaya çalıştığı şeye.