Bu deprem tetikler mi bizim siyasetçileri?
Burası depremde muhallebi gibi sallanır, altı cıvık toprak.
Ev yapamaz mıyım buraya?
Yaparsın. Fakat temelinin sağlam olması için dipteki kayayı bulana kadar kazık çakman gerekiyor. Evi o kazıkların üzerine yaparsın. Kazıklar bina maliyetinin yüzde 20’si kadar. Yani yüzde 20 fazla para harcayacaksın.
Burası da heyelan bölgesi. Toprak deprem olmadan da kayıyor. Buraya da ev yapabilirsin. Ama onun da tedbirini alman lazım.
Bir kolayı yok mudur?
Vardır. Evin kaymaması için sen de kazık çakacaksın. Binanı da yüksek yapmayacaksın.
Öyle demedim, başka bir kolayı yok mudur? Buranın raporunu heyelan bölgesi değilmiş gibi hazırlamak mesela?
Yani?
İsterseniz akşam bir yerde yemek yiyelim.
Yemek, tuhaf şeydir.
Yemek yerken arzın içindeki çamur kurur, kaya gibi olur.
Kaya gibi olunca kaya yazarsın.
Jeoloji mühendisi bir arkadaşım var.
Her gün yerin altında ne olduğunu tespit etmek için sondajlar yapıyor. Nerede ne var biliyor. En azından bilfiil çalıştığı sahalarda.
Biraz sohbet ettik. Bana yanlış yazılmış raporlarla, raporları ‘düzeltmek’ için yapılan ahlaksız tekliflerle ilgili yazımın girişindeki diyalogları çağrıştıran hikayeler anlattı.
(Merak etmeyin, arazi sahibinin yemeğine katılmamışlar.)
Yerin altında çamur varken onu ‘kaya’ diye yazdırmaya çalışmak tabii ki ahlaksızlıktır.
Aynı zamanda Allah’ın yarattığını yalanlamak, ‘ayet’ini değiştirmek değil midir?
Kur’an-ı Kerim’deki bir ayeti değiştirmeye çalışmak gibi?
Ne için?
İnşaatın maliyetini düşürmek için. Yaparken ucuza mal edip satarken ‘zemin sağlam’ diyerek yüksek fiyata satmak için.
Hem Allah’a inanıyorsun hem de Allah’ın bu üçkağıtçılıktan razı olacağını düşünüyorsun.
Deprem olup yaptığın evler yıkıldığında “Kader” demeye de hazırsın.
Ne kadar uyanıksın?
Aslında ne kadar salaksın.
Ne kadar alçaksın.
Böyle şeyler konuştuk.
Jeoloji mühendisi bir arkadaşınız olsa ne yaparsınız?
Ben de onu yaptım. Sordum.
Bizim buraların zemini nasıl?
Buraların altı kaya.
Altının kaya olması iyi. Ama üzerine yapılan binanın da depremin muhtemel şiddetine, büyüklüğüne uygun yapılması lazım.
Kolonların sağlam olması lazım. Kesilmemiş olması lazım.
Baktınız mı? Sağlam mı? Kolonlar yerinde duruyor mu?
Site yönetimi bugünlerde baktıracak. İnşallah geciktirmezler.
Peki Allah korusun İstanbul’da bir deprem olsa, mesela 7,5 şiddetinde, kaç ev yıkılır? Kaç insan ölür, yaralanır?
Bunu mühendis arkadaşıma sormadım.
İBB’nin ‘Olası Deprem Kayıp Tahminleri’ raporlarına baktım.
Baktığım raporların biri 2009 Ekim’inde hazırlanmış, merhum Kadir Topbaş’ın başkanlığı döneminde. Bir tane de güncellenmiş çalışma var. Yeni, Haziran 2020 tarihli.
Su, doğalgaz, elektrik şebekelerinin haritalarını da yapmışlar.
İçlerinde zemin yapılarıyla, yer ivmeleriyle ilgili -bazısını benim de anlamadığım- bilgiler var.
Bina envanterleri de ayrıntılı bir şekilde verilmiş. Ne kadarı betonarme ne kadarı yığma ne kadarı 1999 depreminden önce ne kadarı sonra yapılmış?
Mesela Fatih’teki binaların yüzde 73’ü 1980 öncesinde yapılmış. Sadece yüzde 9’u 2000’den sonra.
Fatih’te 2083 bina ağır, 3493 bina orta hasar alacakmış.
Her ilçede hatta her mahallede kaç kişinin öleceğini bile yazmışlar.
Fatih’te 1484, Zeytinburnu’nda 668, Beyoğlu’nda 217, Kadıköy’de 190, Başakşehir’de 71, Bağcılar’da 1179…
Bir tek ölecek olanların isimlerini yazmamışlar!
İç karartıcı tahminler.
Daha iyisi yapılabilirdi. Yani daha az kayıp içeren tahminler… Belki birkaç can kaybı belki birkaç yüz…
Eğer 24 senedir çürük binaları doğru bir şekilde yenileseydiler.
Bu, İstanbul için, Kahramanmaraş için, Hatay için, Adıyaman için başka şehirlerimiz için göz göre göre ihmal anlamına geliyor.
Depremden sonraki noksanlarımız tabii ki çok önemli. Ama asıl önemli olan depremden önceki yapmadıklarımız.
Her şeyi biliyorlardı. Yapılacakları, yapılmayacakları…
Hala da biliyorlar.
Bile bile yapmıyorlar.
Bu deprem tetikler mi bizim siyasetçileri? Doğru işler yapma doğrultusunda?