Deniz salyası gibi...
Sedat Peker bilinmeyen bir şey söylemedi cümlesini sıkça işitiyorum.
Gerçekten, dinlediğimde veya okuduğumda, “Bunu ben de işitmiştim” dediğim şeyler çıkıyor.
Son videoda yolsuzluk yapma şekillerini anlattı. İşi bin liraya alıyorsun, 600 liraya taşerona veriyorsun. Bu alıp verme işleri aşağıya kadar gidiyor. Yolsuzluk yapamayan sadece en alttaki işçiler.
Türkiye’nin yolsuzluk konusunda zengin teknikler geliştirdiğini ben de biliyorum. Sanayide, teknolojide ‘know-how’ eksikliğimiz olsa da yolsuzlukta muasırlarımızın çoğundan ileriyiz.
Ama mitinglerde dağıtılan kahvelerin Sedat Peker’in şirketinden geldiğini bilmiyordum.
Bilsen ne olur, bilmesen ne olur? Beyoğlu Kurukahvecisi’ne gider, satın alır, dağıtırsın.
Fakat kahvelerin parası ödenmemiş.
İstenmiş de mi ödenmemiş istenmemiş de mi ödenmemiş? Bu konuda bir açıklama yok.
Kimse açıklama yapma ihtiyacı duymuyor zaten. İddiaları, yedi düvel ve dış güçler edebiyatıyla savmaya çalışıyorlar.
Aydın Doğan’dan Hürriyet’i alırken Ziraat Bankası’nın Demirören grubuna 750 milyon dolar kredi verdiğini de herkes biliyordu.
Adı üstünde Ziraat Bankası. İşi çiftçilerle. Niye bir medya grubuna bu kadar çok kredi versin?
Bunu yadırgadık. Fakat bir borç ilişkisi. Devlet büyükleri öyle uygun görmüşler, kredi verilmiş. Ödenir her halde.
Kredinin ödeme zamanı gelmiş.
Demirören grubu taksitleri ödemeye başlamış mı?
Bunu bilmiyoruz.
CHP’li Ali Mahir Başarır Ziraat Bankası’na sormuş. Ticari sır gerekçesiyle cevap verilmemiş.
Kimin ticari sırrı? Demirörenlerin mi, Ziraat Bankası’nın mı?
Yoksa ikisinin birden mi?
Belki de ‘devlet sırrı’dır. Çünkü devlet de aktifti bu alışverişte.
Bir şeyin hem bu kadar aşikar hem bu kadar sır olması ne acayip!
Bu arada, kredi alınırken teminat olarak gösterilen ve imarı pahalı inşaatlar yapıp satmaya müsait olan arsa değer kaybetmiş.
İmar durumu yeşil alana dönüştürüldüğü için.
Anlatılanlara bakılırsa, imar durumunu değiştiren İstanbul Büyükşehir Belediyesi.
Kredi alıyorsun, teminat gösterdiğin arsa nitelik değiştiriyor ve büyük değer kaybına uğruyor.
Ne olur bu durumda?
Her halde banka kredinin tahsilini garanti altına almak için bazı adımlar atar.
Temennimiz, grubun da bankanın da lüzumlu ve makul adımları atması ve milletin 750 milyon dolarının ödenmesi.
Aklıma bir misal geliyor, emsal olup olmadığına siz karar verin.
Hatırlarsınız Şehir Üniversitesi’ni.
Dragos’taki kampüs arazisi devlet tarafından Şehir Üniversitesi’ne tahsis edilmişti.
Tahsis kaldırıldı.
Şehir Üniversitesi kampüs inşası için Halkbank’tan kredi almıştı. Kampüs inşaatı da aşağı yukarı tamamlanmıştı.
Benim iki oğlum ve bir kızım o sıralar Şehir Üniversitesi’nde okuduğu için biraz daha haberdarım.
Arazinin tahsisi kaldırılınca Halkbank üniversitenin hesaplarına tedbir koydurdu.
Üniversite her ne kadar “Borcu yeniden yapılandırın, gelirim borcumu ödemem için yeterli” diye çırpındıysa da, muhtemelen siyasi tazyik sebebiyle banka tedbirde ısrar etti.
Sonunda, kast-ı mahsusa ile Şehir Üniversitesi yok edildi.
Demirören’lere krediyi Halkbank verseydi çoktan gruba tedbir koyulmuştu diyebilir miyiz?
Latife kabilinden diyebiliriz.
Gerçekte diyemeyiz.
Müşterilere uygulanan muamele bankadan bankaya değişmez.
Müşteriden müşteriye de değişmez.
Ama, yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi, devletin müşteriye nasıl baktığına göre değişebilir.
Konudan çıktık mı? Bence çıkmadık. Hala Peker videolarının etrafındayız.
Ne olacak şimdi? Videolardan sonra?
Hiçbir ciddi tekzip, hiçbir ciddi yalanlama yapılmasa, hiçbir iddianın üzerine gidilmese, ifşa edilen, ortalığa dökülen bunca cüruf ‘üç maymun’ oyunuyla geçiştirilse bile...
Memleketin üstüne deniz salyası gibi çöreklenen bu kirli tortu ‘toplam kalite’mizin bariz bir vasfı olarak hafızalarda kalacak.