Devlet baba
Kemal Tahir kitabını ‘Devlet Ana’ adıyla yazmış olsa da biz devlete ‘baba’ demeye daha yatkınız.
Baba mıdır devlet?
Yakışır devlete baba olmak.
Evlatlarına karşı müşfik. Onlara kol kanat gerer, bugünlerini, istikballerini düşünür.
Bugün ve gelecekte onlara bir dert, bir bela isabet etmesini istemez.
Hayatın güçlükleriyle baş edebilmeleri için onları aklı erdiğince eğitir.
Merhametli. Fakat bir yanlış yaptıklarında onları cezalandırabileceği bir mesafeyi korur. (Mesafesiz yakınlığı annelere bırakır babalar.)
Cömert.
Olabildiğince adaletli.
Bazısına adaletli bazısına adaletsiz, bazısına cömert bazısına cimri, bazına merhametli, bazısına şedit değil ama.
Bu nitelikleri haiz olmayan babalara ‘üvey’ mi deniyordu?
‘Üvey’ diye kestirip atmak haksızlığa yol açabilir. İyi üvey babalar var mutlaka.
Öyle adaletli, müşfik, cömert bir devlete gerçek hayatta rastlasaydım devletin kutsanmasını yadırgamazdım.
‘Baba’ kelimesinin bir manası daha var.
Birincisi gibi nezih değil.
Mario Puzo’nun bir romanı vardı hani. Filmi de çevrilmişti, Marlon Brando oynuyordu.
‘Baba.’
O baba.
Bildiğiniz mafya babası.
Sedat Peker’in artık bir YouTube dizisine dönüşen videoları ne acayip!
Bütün vurdulu kırdılı derin devletli dizilerin önüne geçti, millet sabahın köründe kalkıp onları izliyor.
İzlenme sayısı 30 milyonu geçmiş. Düşünsenize, ister anlattıklarına inansınlar, ister inanmasınlar her bir videoyu 4-5 milyon kişi izlemiş. İzlemeye de devam ediyorlar.
Maksadı nedir? Devletteki bazı yetkilileri itibarsızlaştırmak mı?
Başına gelen bir işin rövanşını almak mı?
İnsanlar bulundukları konuma göre bir yorum yapıyor. Haklı olabilirler. Kendilerine yontuyor da olabilirler.
Ben de herkes kadar merak ediyorum etmesine.
Fakat işin bu taraflarıyla birinci dereceden alakadar değilim.
Bunlar, zamanla anlaşılır. Belki bir gün kendisi anlatır.
Ya da neticelerine bakarak olay çözümlenir.
İlgili olduğum kısım, devleti bildiğimiz müşfik, güvenilir, adaletli ‘baba’ kavramından uzaklaştıran, onu hangisi hangisinin uzantısı diye sormayı haklı çıkaracak ölçüde Mario Puzo’nun romanındaki ‘baba’ kavramına yaklaştıran hikayeler.
Uyuşturucu ticareti ile ne işi olabilir devletin? Ya da ‘devlet baba’nın? Ona mani olmaya uğraşmaktan başka?
Hele, o trafiğin sevk ve idaresiyle?
Suikastlarla ne işi olabilir, keza, mani olmaya çalışmaktan başka?
Mafya’ya iş mi sipariş eder devlet? Bu kadar iç içe, bu kadar yüzgöz?
Bu soruların cahilce sorular olduğu düşünülebilir.
Bilmiyor musun 90’ları? Faili meçhulleri, infazları?
Hiç işitmedin mi Kısmetim-1, Lucky-S?
Bunların, ‘güzergah’ sorunuyla ilgili olduğu söylenmedi mi?
Söylendi.
Ama çoğu, felsefi, teorik anlatımlar gibi.
Aaa... Derin devlet öyledir.
Üstelik bunu söylerken arkasında mutlaka bir hikmet olduğunu hissettirmeyi ihmal etmezsin.
Sen bilmezsin, bilmen de gerekmez.
Aaaah! Sevgili hikmet-i hükümet!
Bir şeyden, ale’l ıtlak, yani somut bir şeyle irtibatlandırılmaksızın, ‘oluyor öyle şeyler’ cümlesinin hudutlarını ihlal etmeyecek şekilde haberdar olmak fazla bir sarsıntıya sebep olmaz.
Fısıltı gazetesindeki sirkülasyon da bir dereceye kadar tesir eder. ‘Fısıltı’nın aboneleri bilir, belli bir zümrenin içinde tedavül eder, oralarda kalır.
Ama bu başka bir şey.
O tuhaf, karışık, hatta karanlık ilişkilerin içinde aktif olarak bulunduğunu saklama gereği duymayan bir aktör, herkesin evinde telefonundan, bilgisayarından izleyebileceği bir şekilde ifşaatta bulunuyor.
Teori değil. Felsefe de değil.
Nereden baktığına bağlı olarak, sarsıcı, şaşırtıcı veya tahrip edici.
Böylesini hiç görmemiştik.