Dolarla ‘kabultü-vehebtü’

Kontrpiyede kalmak tabirini bilirsiniz, futbol spikerleri eskiden çok kullanırdı.

Top ya yanıldığın için ya da rakibin seni gafil avladığı için, kendini hazırladığın yöne değil de ters yöne gidince bir nevi boşluğa düşüyorsun. Yaptığın hamle, attığın adım boşa gidiyor. Buna kontrpiye diyorlar. Ters ayak diye çevrilebilir mi? Olabilir.

Ben zaman zaman böyle durumlara düşerim.

Herkes düşer. Doğrusunu öğrenince düzeltmeye niyetin varsa büyük bir mesele değil.

Ama yaptığın yanlışları bile göz göre göre savunacak kadar kompleksliysen büyük sıkıntı.

Son zamanlarda kontrpiyede kaldığım bir konu da dövizin halleriyle ilgili.
Hani, dövizi sabit bir seviyede tutmak için faizin yükseltilmesi gerektiğine dair bir kabul vardı ya…

Faizi yükselteceksin böylece para TL’de yönelecek ve döviz sabit kalacak. Hatta mümkünse düşecek.

Ekonomi camiası ağırlıklı olarak böyle düşünüyordu.

Merkez Bankası’nın şimdiki başkanı Murat Uysal göreve geldikten sonra faizler hızla inmeye başladı.

Bu durumda, yaygın olan piyasa teorilerine göre dövizin yükselmesi gerekiyordu.

Yükselmedi.

Merkez bir daha, bir daha, indirdi faizi, döviz yine yükselmedi.

Bir yanlışlık mı vardı ekonomistlerin teorisinde?

Doğru olan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ara sıra dillendirdiği ‘faiz düşerse enflasyon da döviz de düşer’ yaklaşımı mıydı?

Doğrusu ben iki teori arasında kaldım.

Bunun için girişte kontrpiye tabirini kullandım.

Çok büyük bir şaşkınlık hali değildi benimki.

Acaba? Dedim sadece.

Faiz de, döviz de düşüyor. Halbuki biri inince ötekinin çıkması lazım.

İşin içinde iş var, ama ne?

Bazı ekonomiciler bir açıklama getirdi. Bizim İbrahim Kahveci defalarca yazdı mesela.

Bir tür ‘fiktif döviz’ açıklamasıydı bu.

Bankalardaki döviz mevduatı TL mevduatını geçiyordu.

Gerçekte var mıydı o kadar döviz?

Ülkeye döviz girişi bir milyar doların altında.

Dövizdeki mevduat artışı 20 milyar doların üstünde.

Yoksa aynı döviz birden fazla işlem mi gördü? Yoksa dövizi çoğaltmak, döviz talebini tatmin etmek için ‘kabultü-vehebtü’ uygulaması mı yaptık ekonomide?

(Ne midir ‘kabultü-vehebtü?’

Iskat.

Mevtanın namaz borcunun sakıt olması için geliştirilen ve kitapta yeri olmayan bir hileli uygulama.

Mevtanın namaz borcunu hesaplıyorsun. Her vakit namaz için bir fidye.
Tabii 20 yıllık, 30 yıllık, 40 yıllık namaz borçları için ödenmesi gereken fidye çok yüksek.

1 fidye çarpı 5 çarpı 365 çarpı 40 yıl gibi yani.

Diyelim bir milyon lira.

Talebeleri topluyorsun.

Karşılıklı oturtuyorsun.

Ellerine diyelim ellişer lira veriyorsun.

Herkes elindeki elli lirayı karşısındaki arkadaşına ‘vehebtü’ yani ‘bağışladım’ diyerek veriyor. Arkadaşı ‘kabultü’ diyerek kabul ediyor.
Talebeler bu alıp verme işlemini rakam 1 milyona baliğ oluncaya kadar sürdürüyorlar.)

20 küsur milyarlık döviz talebi ‘kabultü-vehebtü’ ile mi karşılandı?

Bir açıdan bakınca, iş görüyorsa, dövizi belli bir seviyede tutmamızı sağlıyorsa, başka bir yan etkisi de yoksa, bırakınız yapsınlar…

Bu yöntemi icat edene de helal olsun. Düşünsenize, eğer doğruysa dışarıdan döviz girişine ihtiyacı azaltan bir icat. Ne güzel!

Bugünlerde anlıyoruz ki kazın ayağı öyle değilmiş. Maalesef yan tesiri varmış.

Bir yerden patlak veriyormuş.

Kendi icat ettiğimiz bir muamele ve tamamen bizim mamulümüz olan bir yan tesir.

Piyasayı görüyorum. Karamsarlık kol geziyor.

Bulunur mu bir çıkış yolu?

Vaktiyle Giriş yolu bulunabildiğine göre çıkış yolu da bulunabilir.

İlk yaptığının tersini yapmak...

Veya yapmadıklarını, yapmayı ihmal ettiklerini yapmak...

Yaptıklarını yapmamak...

Bunlar en iptidai çıkış seçenekleri.

Eminim benim düşündüğüm kadar basit değildir.

Fakat birinin o yolu bulması lazım.

YORUMLAR (22)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
22 Yorum