Hilali görürler Filistin’i görmezler

Milliyetçi Arap liderlerin, İslamcı Türk liderlerin veya kanaat önderlerinin, İranlı mollaların, Türk, Arap veya başka milletlere mensup heyecanlı aktivistlerin parlak laflar ettiği bizim de o laflardan hoşlandığımız günler geride kaldı. 

Yaşımız genç olduğu için mi? Aklımız mı kolay çeliniyordu? Biraz uğraşırsak dünyanın daha güzel, daha adil olacağından ümitliydik sanki. 

Kestirip atıyorduk. En hakikisi, en serti olsun istiyorduk. 

Çok rijit kesilmiş raconlardan aşağısını beğenmiyorduk. 

Hangi konuda? 

İsrail konusunda, Filistin konusunda, İslam konusunda. 

İran, Basra Körfezi’nin öte tarafından öyle konuşuyordu ki yarın değilse bile öbür gün Kudüs kurtulacak sanırsın. 

Suudiler ciddi görünüyordu, Faysal, 1969’da Mescid-i Aksa’nın yakılması üzerine harekete geçti. Petrol ambargosunun mimarı odur. 

Faysal Arapça konuşuyordu. (Nece konuşacak, Arap zaten adam?) 

Kissinger’ın “Petrol kuyularınızı bombalarız” tehdidine “Bombalayın, biz deve sütü ve hurmayla yaşarız, siz petrolsüz yaşayamazsınız” sözleriyle mukabele etti. 

(İşte bu Arapça. Yılışmadan, yavşamadan. Kalktı şimdi o Arapça, konuşanı yok.) 

Sen misin mukabele eden? Bir akrabasına öldürttüler. 

(Komplo teorisine benziyor değil mi? Eskiden gerçekler komplo teorisi gibiydi, şimdi komplo teorileri gerçek gibi!) 

Faysal’ın öldürülmesinden sonra melikler ehlileşti. Mum gibi oldular. İsrail’in veya Amerika’nın tavuğuna ‘kış’ bile diyemeyecek hale geldiler. 

Yakında İsrail’le müttefik olacaklar. 

Hilali görüp bayram edecekler, Filistin’i görmeyecekler. 

Kaddafi, Saddam, evet dikine konuşuyorlardı. 

Koltukları sarsıldıkça daha dikine. 

Fakat nasıl yürüsün lafla peynir gemisi? 

Biz Türkler, biz Araplar, biz Farslar, biz Hindistanlılar... 

Üç aşağı beş yukarıyız. 

Her birimiz diğerimiz kadar iyi ya da kötüyüz. 

Ah! Ben niye kendimizi bir kenara ayırıp konuşmuyorum? Biz iyiyiz, eller kötü demiyorum? 

Bahsettiğim günlerde matah bir şey değildi Filistin politikamız. 

‘İsrail’i tanıyan ilk ülke’ diye adımız çıktı, hatırlarsınız. 

Sonradan yumuşadık. 

Bir müddet ‘yarı yoldan ziyade İsrail’e yakın, yarı yoldan ziyade Filistin’den uzak’ durduk. 

Geç vakit sesimiz yüksek çıkmaya başladı ama sesten başka bir şey çıkmadı. 

Niye böyle? 

Niye hep geri geri ilerliyoruz? 

İlerisinin daha iyi olacağına dair hislerimiz -biz farkında değilsek bile- soğuk savaşın duygusal ortamından beslenmiş olabilir. 

ABD-Avrupa-İsrail hattının hiç olmazsa coğrafi olarak karşısında bir komünist blok vardı. 

Bir de hiç yoktan iyi, Üçüncü Dünya. 

Bunlar bir alan sağlıyor. Nefes alabiliyorsun. Birinden uzaklaştığında ötekine yanaşabiliyorsun. 

İki taraf da seni tamamen kaybetmek istemiyor. Diplomasi yapacak alan buluyorsun. 

Soğuk savaşın eksildiği, İslamcılığın görece arttığı dönemde bazı imkanları zayi ettik. 

Armudun sapı var, üzümün çöpü var dedik, beğenmedik Filistinlileri. 

Beğenmedik ve ikiye böldük, biri FKÖ, biri Hamas oldu. 

Böylece, her biri önceki tek hüviyetli varlıktan daha zayıf ve temsil kabiliyeti daha eksik olan iki siyasal örgüt çıktı ortaya. 

Soğuk savaştan sonraki dünyaya malum, tek kutuplu diyoruz. 

Kutuplardan biri yok. 

Kapılardan biri kapalı. 

Öteki kapıda da ne insaf, ne adalet, ne merhamet. 

‘İslam Alemi,’ ‘Arap Alemi’ ise (bunu siyasi varlıkları için söylüyorum) artık bir başka alem! 

Kelimenin öteki anlamıyla ‘alem.’ 

Filistin onlar için bir dert. 

Nasıl dert? 

Halletmemiz için İsrail’i değil, Filistinliler’i durdurmamız gereken bir dert. 

Yarın ‘Iyd-i Fıtr.’ Yaratılış bayramı. 

Durumumuz budur. 

Bayramınız Mübarek Olsun. 

YORUMLAR (38)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
38 Yorum