Kafa değişmeyince reform ne yapsın
Kanunlar eskiyebilir. Zamanın ihtiyaçlarına cevap vermeyebilir.
Ya da zamanın ihtiyaçlarına verdiği cevap vicdanları tatmin etmez.
Kolayı var.
Değiştirirsiniz.
Meclis diye bir müessese var. Çalışırsınız, yeni şartları ve yeni ihtiyaçları dikkate alarak yeniden yazarsınız, olur size yeni kanun.
Gerçi Meclis’in yasama yetkisi yetki olmaktan fonksiyon olmaya doğru evriliyor.
Yasalar çoğu zaman hazır geliyor.
Ama olsun. Onu da düzeltirsiniz.
Düzeltme işi teferruatla ilgili olduğu zaman ‘değişiklik’ der geçersiniz.
Kapsamlıysa, uygulamada esaslı değişikliklere sebep oluyorsa üstelik bu değişikliklerin yönü ‘ileri’yse, haklar, özgürlükler istikametindeyse daha ciddi bir kelime kullanırsınız. ‘Reform’ dersiniz.
Yaptınız, yaptınız reformları, her şeyi düzelttiniz. Öyle ki kağıttaki yazıyı okurken içiniz ferahlıyor.
Abartmayalım da... Fiili gerçeklikle bağdaşmıyor çünkü. Eskisine göre daha iyi diyelim.
Ama uygulamada her şey eskisi gibi.
Olabilir mi?
Metinleri değiştirdiyseniz, ama zihniyeti değiştiremediyseniz, olabilir.
***
Başka türlüsü de mümkün.
Kötü yazılmış yasalar, kötü niyetli yargıçları şeytan gibi dürter.
Böyle bir şey oldu geçmişte.
Yargıçların bir fiili yasa koyucunun maksadını aşarak, zorlamayla ceza kanunundaki bir maddenin kapsamına sokup suç saydığına, yani kanunun metnini suiistimal ettiğine çok rastladık.
Kanunda olmayan bir yasağın, hayali bir kanun sebebiyle uygulandığına da çok rastladık.
Merhum Erbakan, şimdiki Cumhurbaşkanımız Erdoğan çok çekmişti bu kötü uygulamalardan.
Başörtülü kızlarımız da çok çekmişti.
Kanun koyucunun kastı öyle değildi halbuki. Meclis, 141, 142 ve 163’ü kaldırırken fikir özgürlüğünü genişletmeyi kast ediyordu.
Başörtüsüyle ilgili bir yasak ise yazılı metinlerde hiç geçmiyordu.
Ama mevsim başkaydı.
Bunu kim sağladı?
Bir zihniyet... 28 Şubat cuntasının estirdiği rüzgar.
Yeterli sayıda yargıç da vardı, zamanın ruhunu okuyan!
Kanunu değiştirmeye ihtiyaç duymadan uygulamayı değiştirdiler.
Biz o dönemi sanki bütün kanunlar değişmiş, tersine çevrilmiş gibi hissettik.
***
Bugünlerde hukuk reformu çok konuşuluyor. Daha çok ekonomik krizin icbar ettiği bir mesele olarak.
Diyelim sadece yabancı sermayenin haklarına taalluk etmedi hukuk reformu. İnsan hakları, ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü, yargı bağımsızlığı gibi alanları da kapsadı.
Zihniyet değişmeyince, kağıdın üzerinde yazılı olan reform ne yapsın?
Bugün de ‘zamanın ruhunu iyi okuyan’ yargıçlar... Siyasetin taleplerine, siyasetin bakış açısına intibak etmekte mahir bürokratlar, yetki sahipleri var.
Kağıda yazılan yazı, isterse adı reform olsun, onların kafalarını reforme etmeye kafi gelecek mi?
Zihinlerin reforma yatkınlığıyla ilgili fikir verebilecek taze bir olay var.
RTÜK, yayınlarında iktidar-muhalefet dengesini gözetmeye gayret eden Haber Türk kanalına yüksek bir ceza yazdı.
CHP’li Ali Mahir Başarır’ın, Adapazarı’ndaki tank palet fabrikasının Katar’a bedeli pek anlaşılmayan bir şekilde verilmesini eleştirirken kullandığı, eleştiri hudutlarını aşan çarpık ifadesi yüzünden.
Hem de moderatör Eren Eğilmez’in ‘İfadeleriniz sıkıntılı, lütfen geri alın sözlerinizi’ diye uyarmasına rağmen.
Bu durumda şöyle düşünmek caiz midir?
RTÜK, tartışma programlarında muhalif görüşlere de yer vermeye çalışan bir kanalın ayağını denk almasını istiyor.
Hatta başka kanalların da kıssadan hisse çıkarmasını istiyor.
Caizse de, değilse de böyle düşünenler var.
Peki şöyle düşünür müyüz?
RTÜK, ‘iktidar medyası’ diye bilinen bir kanala da muhalefete yönelik aşırı bir eleştiri için aynı cezayı verir.
Yorulursunuz, böyle düşünmeyi denerseniz.
Diyeceğim... Kağıt üzerinde reform olur belki.
Ama zihniyetin değişeceğine dair bir alamet henüz yok.