Kanlı Pazar’da doğru yerde duran iki kişi
İsmail Kara, daha çok Cuma’ya yaklaştığımız günlerde e postayla ‘Cumaalık’ gönderir.
Ne gönderir?
Birtakım yazılar, bazen görüntülü konferanslar...
Gönderdiği Cumaalık’ların istisnasız hepsini okudum.
İsmail Abi bu defa ‘Cumaalık’ göndermemiş.
“Nurettin Topçu Yazısı” göndermiş. Yıldırım Belediyesi’nin Nurettin Topçu anısına yayımladığı bir mecmuada yer alan bir yazı.
Bilenler biliyor, 10 Temmuz Nurettin Topçu’nun vefatının yıldönümü.
Topçu 1975 yılında vefat etmişti. Demek 50 yıl olmuş.
Ben Nurettin Topçu’yu zaman zaman bu sütunda yad etmişimdir.
Şimdi, bizim neslimizin siyasette, ticarette, ilim sahasında sergilediği ayarsızlıklara şahit oldukça Nurettin Topçu’yu ıskalamanın maliyetini daha iyi anlıyorum.
Ayarsızlık?
Her türlü haksızlık, adaletsizlik, ehliyetsizlik, liyakatsizlik, seviyesizlik…
Bu nakısaların hepsinden razı olma hali.
Nurettin Topçu’nun hayatıyla altını çizdiği ve bugün şiddetle yokluğunu çektiğimiz şey ‘ahlak’tı. Bir ‘İsyan Ahlakı’ndan söz ediyordu Nurettin Topçu. ‘İsyan Ahlakı’nı düşünce dünyamıza o kazandırmıştı.
‘Kazandırmıştı’ diyorum. Bir kavram olarak, bir fikir olarak. Yoksa maalesef bir ahlak olarak değil.
Nedir İsyan Ahlakı? Benim zihnimdeki tercümesi kabaca şöyle:
Hakikate ya da Hakk’a itaat etmen, hak olmayan şeylere itaatsizlik etmeni gerektirebilir.
“Allah’a isyanda kula itaat yoktur.”
Yani bir kul ya da Allah’tan başka bir kuvvet, bir otorite, seni hak olmayan bir istikamete sevk etmek istiyorsa ona itaat etmezsin.
Haksızlığa itaat etmeyince Hakk’a itaat etmiş olursun.
Bu bir çeşit isyan. Ama ‘Hakk’a itaat anlamına gelen bir isyan.
İsterseniz kitabi konuşalım. İsmail Kara’nın gönderdiği yazıdan aktaralım:
“İnsan ferdiyet/şahsiyet olabilmek için irade kullanarak kendisini ve beşeriyet seviyesini aşıp sonsuzluğa, Cenab-ı Allah’a doğru hareket etmelidir. Bunun için de ihtiraslarına, aile ve toplumun, devletin/siyasi sistemin ona empoze ettiği hüküm ve kabullere isyan etmelidir. Buna mutlak itaate ulaşmak için bütün itaat kademelerine isyan etmek de denebilir.”
Hayatta karşılığı var mı bunun? Yani bizim günlük işlerimizde?
Sizde karşılığı varsa hayatta da vardır.
Ama eğer bir otorite ile karşılaştığınızda aklınıza hemen itaat etmek geliyorsa geçmiş olsun.
Nurettin Topçu’nun hayatında ‘isyan’ın ve ‘ahlak’ın örnekleri var.
Daha önce birkaç defa yazmıştım. Yeri geldiğinde yine yazarım.
Bugün, Topçu’nun bugünkü tabirle söyleyeyim ‘muhafazakâr mahalle’den açık bir biçimde ayrıştığı başka bir ‘isyan ahlakı’ hadisesini anmak istiyorum.
Sene 1969. Ben Üsküdar’daki Hattat İsmail Hakkı ilkokulunda muhtemelen 3. Sınıftayım. Gazete okuyabiliyorum. Evimize giren gazete Mehmet Şevket Eygi’nin Bugün gazetesi.
Gazetede ‘Müslümanlar’la ‘komünistler’in karşı karşıya gelişlerine dair haberler var.
Çocuk aklımla, işin arka planını düşünmüyorum.
Sonradan öğrendim tabii. Meğer ‘komünist’ler Dolmabahçe önlerine demirleyen 6. Filo’yu protesto ediyorlarmış.
‘Müslüman’lar, 6. Filo’yu protesto eden solcu komünistler’e saldırmışlar. 2 solcu genç bıçaklanarak öldürülmüş.
Nurettin Topçu, o günlerde “Kin ile Din Birleşmez” başlıklı bir yazı yazmış.
Nurettin Topçu’nun cümlelerini İsmail Kara’nın yazısından aktarıyorum:
“16 Şubat günü Taksim Meydanı’nda meydana gelen facia bir tarihi matemi hatırlattı. Yarım asır evvel 16 Mart günü İstanbul’u işgal eden İngilizler Şehzadebaşı karakolunu basarak oradaki Türk askerlerini süngülediler. Eli yıl sonra Amerikan donanması Boğaz’da şerefe kadeh kaldıran sarhoşların narası çalkanırken kahrolası saltanatlarının devamı için Müslüman Türk çocuklarının birbirlerini boğazladıklarını seyretti. Hadisenin sebebi aşikâr: Amerika komünizme düşmandır; komünizm de Müslümanlığa düşman olduğu için Amerika’yı desteklemek her Müslümanın üzerine vaciptir, bu belki de bir cihaddır. Desteklemek için ne lazımsa yapılır, gayeye varmak için adam öldürmek caiz olur; hele öldürülen komünist ise.”
O gün orada doğru yerde duran, merhum Nurettin Topçu.
Bir de kulakları çınlasın, muhafazakarların mitingine değil, 6. Filo’yu protesto gösterilerine katılan şair, yazar Metin Önal Mengüşoğlu.
Geri kalan herkes yanlış yerde duruyordu.
