Kirli suyla abdest alınca temizlenir misin?
Yani şizofren laiklik.
Biraz İsmet Özel’in ‘Propaganda’ şiirini çağrıştırıyor. Özellikle alıntıladığım son mısraı.
“Artık kelimeleri kalmamış fiyatları sormaktan”
Sinemalarda saklanıyor kışın
Yaz olunca denizin yalayışlarına
Kaldırımlarda demokrat
Otobüslerde dindar”
Biri dindar, işlerine besmeleyle başlıyor, inşallah’la maşallah’la devam ediyor.
(İnşallah, maşallah, güzel, manalı kelimeler. Ama göstermek için yapıldığında manası ne kolay kayboluyor!
Nerden biliyorsun göstermek için olduğunu?
Kelimenin gerçeğiyle sahtesi kendisini öyle güzel belli ediyor ki.)
Öteki, şiirdeki gibi ‘demokrat’ değil. Serbest. Yani dinden serbest.
Her işi yapabiliyor.
Mesela rüşvetle, iltimasla hatta bazen mafya marifetiyle ihaleyi alıyor.
İşlerini yoluna koyduktan sonra, para sıkıntısı yok nasıl olsa, lüks tarifeden umreye gidiyor. Umre malum, temizliyor!
Kur’an kursuna teberruda bulunuyor.
“Hoca Efendi şuradan benim için bin liralık makbuz kes.”
Eğer işler makbuzla yürüyorsa... Makbuzsuz da olur. Cemaatin içinde Hoca’ya verirsin. Cemaatin içinde olması lazım çünkü yaptığın hayrın bilinmesini önemsiyorsun.
Veya, “Şu caminin şadırvanının musluklarını ben alayım.”
Alırsın tabii. İhale cepte elhamdülillah.
“Allah razı olsun, filan beye müracaat ettik, imar planını düzelttik.”
Ne güzel dua... Belki de razı olur Allah, çünkü beyefendi imar planını düzeltti, sana sadece arsadan on milyon kazandırdı.
Allahu Teala’nın işi gücü senin için yapılan üçkağıtları hasenat defterine kaydetmek!
Allahu Teala hakkında ne fütursuz bir zan! Tövbeler olsun!
Bir taraftan da aklının köşesinde “Akıllılık ettik. Uyandırmadık adamı. Sıkışmıştı, arsayı ucuza kapattık.”
Ay ne kadar akıllısın! Sen de git umreye. Harem’e yakın olsun otel.
(Bu arada, umreyle sorunum yok, giden gitsin, herkes plan tadilatıyla gitmiyor hoş! Tertemiz gidenler de çok.)
Ben böyle şeyler düşünürken, dilimin ucuna gelip gelip gidiyor.
Çocukluk çağımda bir eski kitapta okumuştum.
Laf şeytandan açıldı. Ben de kitapta okuduğum bilgiyi ortaya doğru söyledim.
Yabancı yok. Dayılarım var.
Dedim ki, “Şeytanın erkeği dişisi yokmuş. Bir tarafı erkek bir tarafı dişiymiş.”
Eski kitaplarda yazınca doğru olması gerekmiyor. Ne eski kitaplar var!
Yanlış olması da gerekmiyor. Ama kabul edin. Enteresan bir laf.
Hasan Dayım dedi ki gülerek:
“Demek ki karı tarafıyla erkekleri, erkek tarafıyla karıları aldatıyor.”
Mazur görün, bizim oralarda şeytanın en önemli işlerinden biri gece uykusunda insanı ihtilam etmektir.
Dolayısıyla, yadırganacak bir durum yok. Sadece ‘karı’ kelimesini yadırgayabilirsiniz. Ama ne yapayım, dayımın konuşması öyle.
İhtilam?
Arapça hocamız Hakkı Ersoy Bey’e birisi sormuş. “Hocam ihtilam ne demek?”
Hocamız cevap vermiş. “Gece uykuda inzal vaki olmak.”
Çocuk devam ettirmiş soruyu.
“İnzal vaki olmak ne demek?”
Çocuk haklı, ama hocanın da yapacağı bir şey yok. Edebinden öyle konuşuyor.
Tamam da, bu hikaye iki cinsiyetle ilgili, iki kimlikle değil. Ne ima etmeye çalışıyorsun?
Hiçbir şey. Ben daha çok dayımın lafıyla ilgiliyim.
Biri dünyevi, öteki dini, iki kimliği aynı cisim içinde taşımak, şeytanın eski kitaplardaki cinsi durumuyla nasıl bir benzerlik arz ediyor?
Şöyle mi?
Bir tarafınla dünya işlerini görüyorsun. Alıyorsun, veriyorsun, yiyorsun, içiyorsun.
Helal olana bir şey diyemez kimse. Helali ye, helal ü hoş olsun.
Ama, haksızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk, adaletsizlik, ne varsa dümdüz gidiyorsun.
Öteki tarafınla, yani dindar kimliğinle de hayır hasenat yaparak, hatta ibadethane yaparak ahiretini, (haşa) Allahu Teala’yı ilgilendiren işlerini yoluna koyuyorsun.
Buna mı deniyor iki cihan saadeti?
İyi de, eskiler diyor ki haramla tasaddukta bulunmak kirli suyla abdest almak gibidir.
Kirli suyla abdest alınca temizlenir misin?